[ˈsʊ.iː ˈɡɛnɛrɪs]) has a meaning "of its own kind/genus" and hence "unique in its characteristics". The term is widely used to refer to (1) philosophy, when a concept is not available; (2) biology, when a species does not fit into a genus which includes other species; (3) law, when a special and unique interpretation of a case or authority is found to be necessary; (4) politics and societal norms, where there is no real authority perceived.
7/22/2016
avare zembili
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem”
A.İlhan
Kapılardan geçtik, saraylar arkamızda kaldı. Ve toprağın altında. Vebanın mührü Leontios’un mührünün üzerinde. Çıfıtın önce kapısı silindi, sonra çarşısı. Egzoz dumanları Haliç’i zincir gibi kuşatmış. Grejuvanın miskin hayaleti. Turşu suyu, biraz egzoz, biraz balık kokusu. Kül ve duman Küçükpazar’da, camları gazete kaplı bir konakta.
Ne surlar mukaddes, ne de surlarda açılan gedikler. Sarayın burnundan müntehir ruhların rüzgarı esiyor. En eski Yeni’de balık kokusu. Rüstem Paşa’nın çinileri çalınmış. Tahtakale’de artık karton kösele satmıyorlar. Palamut ve simit bir süredir yaftalı, güvercin yemi nadir bulunuyor. Sirkeci’de bir renkli çatı, altında patır kütür damga sesleri. Pullar sararmış, masaların cilası dökülmüş. Teraziler kendilerini tartıyor.
Khalkedon’dan vapur gelecek, epeyce vaktim var. Bankerlerin eski alet edavatı seyirlik olmuş. Paslı kasalarda kim bilir hangi garibanın emeğinin tortusu birikmiş. Çok rakamlı makinelerin üzerinde bir yahudinin ince parmakları, kalan günlerini sayıyor.
Bir başka Hamid, uzanmış yatıyor az ötede. Zarafeti has daireden, gaddarlığı tahtından. Ellerinde bir başka Hamid’in kanı. Hamidler'in ya eli, ya boynu kanlı. Gözdeleri yanı başımda, kapısında belediye sebili. Kötü kokuyor, toprağından besbelli. Su soğusa da, kan soğumuyor.
Şekerciler, lokumcular, helvacılar, durgun bir su gibi yaşıyorlar. Babam bakır dövmüyor nicedir, şerbetçiler dolaşmıyor. Hocapaşa’da öğle hengamesi. Babıali yokuşunu gözüm kesmiyor. Altın dizili vitrinlere gözüm, ısırgan otu satan dükkanlara karnım tok. Kuş kafesleri uygunsuz bir kokudan ibaret. Çay ocakları bir bir eksilmiş, vapur beklemek ciddi maharet.
Bekliyorum, zair zuvvar olsun diye. Vapurda çay içti mi, dilbâz işportacılar limon sıktı mı, birinin bakışlarından kaçtı mı, bilmiyorum. Şirket-i Hayriye’ye yetişemedim, hangi vapurun nereden geldiği muamma. Korkunç insanların arasında, korkunç balıkların kokusuyla bekliyorum. Gelince dünyada iki kişi kalacağız. Surlardan kemerlere yürüyeceğiz, surlarla kemerleri birbirine karıştıracağız..
"Ne zaman elleri zambaklı padişah olursam
Sana uzun heceli bir kent vereceğim
Girilince kapıları yitecek ve boş!
E.Ayhan
7/18/2016
7/17/2016
Inscription à :
Articles (Atom)