Toprak bu, kaftanları yutar gelincikler kalır geriye..
Seçimlere giden yolun köprüden önceki son dönemecinde yansıyan Türkiye’nin fotoğrafı, yaşadığımız topraklara her zamankinden daha dikkatli bakmayı gerekli kılıyor…Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik bunalımına doğru hızla sürüklenen, kamunun neredeyse tüm kaynaklarının yıkım projelerine ayrıldığı bir ülkede yitip gitmeye doğru yürüyor da yürüyoruz!
Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere AKP’li siyasilerin elinde Osmanlı ve dinden başta halka satacakları bir umut kalmadı. Başbakan Davutoğlu, sandığa sahip çıkmalarını istediği ‘ak gençliğe’ Uhud savaşını referans gösteriyor.
Cumhurun başı çok başka şeylerin telaşında..
Anadolu’nun bir zamanlar buğday üretilen ovaları ak saray bozması apartmanlarla işgal edilmiş durumda. Cumhuriyetin bütün kurumlarının içi boşaltılırken, TOKİ cumhuriyetinin cumhuruna dönüştürülen kalabalık, gelinciklerin, çimenlerin üstüne dökülen betonla inşa edilen evlerde Osmanlı tuğralı perdelerin arkasında Selçuklu motifli abajurlarla avunuyor…
Anadolu’ya kendine ‘Müslüman’ diyen yığınlar eliyle 24 saat güvenlik kameralarıyla izlenen muhafazakâr hapishaneler kuruluyor.
Denizli, Afyon, Isparta, Manisa, Konya, Kayseri…
Gidin bakın taşra kentlerine, derenin taşıyla ağacın kuşunu vurmayı gelenek haline getirmiş mücahit müteahhitlerin ucube siteleri; sokağımızı, evlerimizi, inancımızı, kimliğimizi işgal etmiş durumda!
1950’lerin Amerika’sındaki muhafazakâr orta sınıfın tüketim çılgınlığı bugünün Türkiye’sine nakledilmiş sanki. “Sıra bizde, biraz da biz tüketeceğiz” hoyratlığı binlerce yıllık inceliğimizin narinliğimizin üstünü örtüyor...
Hafta sonlarımız, göl kıyılarımız, parklarımız, sokaklarımız; Swarovski taşlarıyla süslenmiş, dibe vuran bir görgüsüzlüğün işgali altında!
Bir Emir Kusturica filminin tam ortasından geçiyoruz…
Yeryüzünün en güzel yaylaları, dereleri, koyları, kumsalları yağma hırsıyla geri dönüşü olmaksızın tahrip ediliyor. “Burada bir tuvalet ihtiyacı vardı” bahanesiyle koca bir ülkenin korunan alanlarının içine ediyorlar!
Bu, ‘medeniyet’ iddiasıyla yola çıkan bir gelenek olmaya çalışmış ama olamamış bir kısa süreli alışkanlığın iflasıdır!
İhtiras rüzgârlarıyla şişirilen yelkenlerin hızla belirsizliğe doğru sürüklediği iktidar gemisini terk edenlerin sayısı her geçen gün artıyor…
19 Mayıs kutlamaları geldiğinde karnımız ağrıyor..
Cumhuriyet kutlamalarında başı dönen bir zevatız şimdi..
Fetih şovlarına tutunmamız boşuna değil!
Geçmişini silip atabileceģimiz alternatif bir Türkiye istiyoruz..
Çünkü Cumhuriyet’in kazanımlarına her baktığımızda Mustafa Kemal’in izlerini görüyoruz.
Bu işte karşımızda duran muhteşem yüzyıl sosuna bulanmış yeni Türkiye, dünden, gerçeklikten korkan Türkiye.., geriye çok daha geriye, Osmanlı’nın bulutumsu, soyut ve belirsiz gölgelerinin içine girip kaybolmak istiyoruz..
Bu topraklarda, kendilerine ‘yeryüzünün hâkimi’ diyen, ‘Allah’ın yeryüzündeki gölgesi’ diyen ne sultanlar geldi geçti…
Nice gelincikler çiğnendi yağız atların nallarıyla, nice başlar gövdelerinden ayrıldı keskin kılıçlarla; nice taht kavgaları, nice iktidar savaşları verildi de hepsi hiç olmamışlar gibi karışıp gittiler toprağın karnına…
Alaaddin Keykubad… Selçuklu’nun en kudretli Sultanı, yeryüzünün hakanıydı. 1235’te kendisine Beyşehir Gölü kıyısında tersanesi, külliyesi, göldeki adalarda köşkleri olan muhteşem bir saray yaptırdı: Kubad Abad… Dünyaya olan tutkusunu bu muhteşem maviliğin kıyısında pekiştirdi.Yaşama, Dedegöl’ün yamacında uzanan bu zümrüt ovanın kıyısından hükmetti…
Gün geldi, devran döndü, zamanın tozu örttü sultanın üstünü…
Şimdi taşlar kaldı o görkemli saraydan geriye. Bir de gelincikler. Milyon yıldır yerin yüzünde iktidar çizmeleriyle çiğnendikçe çoğalan, çoğaldıkça yerin yüzünü güldüren incelik, naiflik abidesi gelincikler…
Toprak bu. Kaftanları yuttu, gelincikler kaldı geriye…
O sarayların altında yatan milyarlarca gelincik tohumunu iyi ki de unutuyorlar!
Fotoğraflar: Kubad-Abad Sarayı / Yusuf Y.
Gün geldi, devran döndü, zamanın tozu örttü sultanın üstünü…
Şimdi taşlar kaldı o görkemli saraydan geriye. Bir de gelincikler. Milyon yıldır yerin yüzünde iktidar çizmeleriyle çiğnendikçe çoğalan, çoğaldıkça yerin yüzünü güldüren incelik, naiflik abidesi gelincikler…
Toprak bu. Kaftanları yuttu, gelincikler kaldı geriye…
O sarayların altında yatan milyarlarca gelincik tohumunu iyi ki de unutuyorlar!
Fotoğraflar: Kubad-Abad Sarayı / Yusuf Y.