yüzlerce kilometre uzaktan anımsayabildiğimin artık sadece bunun olmasına mı sevinmeliyim, yoksa kokunun gecenin bi saati bi Anadolu şehrindeki, aslında gayet severek yerleştiğim sevimli otel odamda bütün bu ahşap olan herşeyin arasında, onların kokusuna inat burnumu sızlatmış olmasına mı üzüleyim bilmiyorum.. ama gerçekten duyduğum en güzel kokuydu.
Oysa ben senden bir bardak su istedim, Karadeniz'i değil diye diye Karadeniz'in kıyısına kadar geldim. Ankara, Çankırı derken..
Sımsıkı at kuyruğu saçlarım, ısrarla sürmeye devam ettiğim parfümüm ve her sabah özenle boyadığım çizmelerimle hala her an evimden biraz daha doğuya biraz daha kuzeye giden şehirlerarası otobüslerin en dikkat çeken yolcularından biriyim ama.
Bu kadar kafası karışık, bu kadar kimliksiz, bu kadar hırpalanmış devam ediyoruz yola. Tek güvencem kendimim şimdilik, ve cüzdanımdaki bana geçici özgürlüğümu veren para..
Bavulu toplayıp evden çıktığım sabah bu çocukken deliydi, canı büyüktü, bedeni küçük hala sığmıyor içine dedi annem. öyle çok seviyorum ki onu. ve babamı tabii.. ilk aşkım, kocaman aşkım!
Neye inanmak gerektiğini bilmemenin en rahatlatan yanı, neye inanmamak gerektiğini bilmektir.
Sevgiler,
merve