kaldırımda mağazalara baka baka yürüyorum. aklımdan bir sürü şey geçiyor, şimdi nedenini bilmiyorum ama feci sinirliyim. kaşlarımı çatmış, suratımı asmış yürüyorum. bir mağaza, koymuş kapının önüne bir palyaço müşteri çekmeye çalışıyor. o tarafa doğru yaklaşırken palyaçoyla göz göze geliyoruz. benim sinirim yüzümden okunuyor, onun boyalı yüzü gülümsüyor. beş adım falan kalmışken yüksek sesle, şiir okur gibi "nedir derdin söyle diye bir gün bana sormadın yüzüme bakmadın" diyor. o an o kadar garip geliyor ki bir palyaçonun bunu söylemesi, gülümsüyorum. o da kocaman gülümsüyor, önünden geçip gitmek üzereyim artık yine şiir gibi ve bağırarak "bilsen nasıl acı çektim kendim kimse görsün istemedim candan seven birini bekledim" diyerek yanımda yürümeye başlıyor. bu kez çevredekiler gülümseyerek bakıyor. son kez "sen yoktun ki o kara günlerde" diyor ve yavaşlıyor. ben yürümeye devam ediyorum, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle. iki- üç adım ilerleyip, arkama dönüyorum. son kez birbirimize gülümsüyoruz. kalan yolu somurtarak değil gülümseyerek yürüyorum. daha sonra bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma palyaço geliyor ve gülümsüyorum.
gidiyorum ben sen hoşçakal
bugünlerin bir de yarınları var
gidiyorum ben sen hoşçakal"