11/22/2017

fobilerimi düşünüyordum. ne kadar çok şeyden korktuğumu.

gerçekten de hala alaturka tuvaletlerden birşeylerin çıkmasından korkup onlari kontrplakla kapatma isteğimi...

(ki malesef bugünlerde baktığım evler, alaturka'ya kadar düştü. sanırım bunu yenmem gerekecek)

büyük şehrin neredeyse her binasında olan (hızlı sirkülasyonlar için olması gereken) o sensörlü kayan kapiların, elle açılmayan yine kata geldiğinde açılan asansörlerin kapılarının sürekli üzerime, ben tam da oradayken kapanacağı korkusu...

(bu beni çok zorluyor, nabzım aniden 125 lere cıkıyordur eminim, öyle hızlı, öyle panikle geçmeye çalışıyorum ki)

ve yalnız kalma korkusu. ailesinden hiç ayrılmamış, 30 bilmemkaç yaşına gelmiş, tek ayrılığı kendi dahil 313 kızın kaldığı bi yurtta aynı odada 4 kişi yaşamış birine, tek insanın çıkarttıği sesin yeterli olacağını ya da en azından 10 km çevrede arayabileceği birinin olmaması durumunu anlatamazsınız. Çünkü eşek kadar olsa da, burnu deli gibi sürtülse de hala korkuyordur. 

işte bu ve bunun gibi korkularım üzerine bayağı bir düşündüm. bugün bayağı... başım ağridan çatlarken hala birşeylere bakıp, gözlerinin sittin tane şeyden dolup dolup boşalmasını engellemeye çalışmak.

Neden bu kadar alerjik bünyeyiz acaba? ve hayatta herşeye, hareket eden herkese biz mi üzüleceğiz?

*az önce şu alıp da kendimle birlikte ordan oraya taşıdığım bebek çoraplarının üzerine bordo oje şişesi döküldü...

what can I do sometimes then..


11/08/2017

insan erişemediği herşeyin delisi, eriştiği herşeyin nankörüdür...

11/01/2017

herkese sırayla tamam diyorsun.
büyükşehrin büyük halleri o kadar sıradan bir hal alıyor ki, patlayacağin güne kadar hepsine tamam demeye devam ediyorsun..

diyorum ya hep, normal şartlarda evime temizliğe yardım eden bayan diye sokamam. ki zaten bugüne kadar yardım etmiş olanlar çok daha dürüst ve kaliteliydi...

bunlar da büyük şehir ve insanların değişik hayat fantazileri olsa gerek...

Sadece alışırım diye korkuyorsun... Yok alışmıycam...

Nasıl bu kadar alet etme? Nasıl bu kadar riyakarlık? Nasıl bu kadar yalan?

Oluyor işte. Ya çarkın içinde dönüp sen de yapacaksın merve, ya da defolup gideceksin
 Oluyor işte. saman kafan basmıyor. oluyor işte..

yarın sabahtan itibaren deneyeceğim
 sanmıyorum ki çok sürsün. sonrasında hadi bana eyvallah günleri. ısrarla kendime diyorum ki sen yapamazsın, kendime değer verdiğimden mi vermediğimden mi bilmiyorum.. orasını göreceğiz/göreceğim.


  • Sevgiler..

10/26/2017

Sanırım ki hayatta herşey bağırarak anlatmaktan ibaret... ve anlattığını anlatıyor sanan etrafındaki insanlardan?

Körlüğün çaresi vardır. Fakat görmeyi kabul etmemenin çaresi tarih boyunca bulunamamıştır ve bu insanlar için yapılabilecek hiçbirşey yoktur. Doğuştan değilse bile sonradan kör olarak ölürler.

Heyecan mı?

İş veya özel hayatlarında kendilerini süprizle bekleyen hiçbir heyecanla karşılaşmayacakları aşikârdır...

10/17/2017

insan ne çok gidip geliyor farkli duygularin arasinda...

sevdiceğim kelimesinin 'sevdiğim' ve 'seveceğim'in birleşimi olduğunu bugün öğrendiğimde gözlerim doldu...

insanız işte.

10/15/2017

Duvarlar konuşmuyor anne!


kurtlar sofrasına düştüm... bu ne yaman çelişki anne...

10/12/2017

insan en çok ne zaman insan olur?

Beraber yaşayabileceği biriyle değil, onsuz yaşayamayacağı biriyle kendini tamamladığı zaman? olabilir mi? evet olabilir. Arınır.dinlenir. sakinleşir. Diğer herşey laf-ı gûzahtır. Beraber yaşayabilme ihtimalleri ve halleri uzerine yıllar geçirmek insanları yaprak gibi ordan oraya taşıyan en büyük dramların kilometre taşıdır. Hayatlar ihtimaller üzerine değil, bütün kıyaslardan uzak, sadece anlamlar üzerine kurulduğunda ruha sahiptir..

en son dinledim de yazdım??


10/11/2017

kendime not:
iş yormaz, insanlar yorar.

kendime not 2:
herkesi mutlu etmeye çalışma. edemezsin ve sadece kendin mutsuz olursun.

10/06/2017

sana sürekli hayal kur, bak ne güzel diyen adam bi gün hayal kurma derse ne dersiniz?

sahi hakikaten ne dersiniz?

...

evet.

9/24/2017

ağrı

başımım ağrıdıği oldu. dişimin ağrıdıgı.. hatta böbreğimi üşüttüğüm..

fakat içimde kadinlara özgü belki de, belki sadece karınla apandisitle ilgili, yerini bile tam olarak bilemediğim bir yerlerde birşeyler 24 saattir öyle ağrıyor ki.. sürekli içimden Allah korusun diyorum. Allah korusun. Annem olsa ağlar. ateşim çıkıyor durduk.yere, ne var diyorum ya. içimde ne var.. bişey mi patladı.. lutfen sabaha geçmiş olsun. nolur.. korkuyorum. söz veriyorum daha iyi bi insan olmak için ne lazımsa onu yaparım. ihtiyacı olan birisine ayakkabı alırım. bişeyler yaparım. yalvarırım geçsin. kıyafetlerim var yarina giyilecek. bu böyle kalmasın.. geçsin ağrı.

9/23/2017

çok kızıyorum
çok üzülüyorum
çok seviyorum!
...


9/20/2017

Bu saatte yazıyorum sevgili günlük görünümlü blog... senden de özür dilerim, kapağına başlığına niş/rafine girişine fln aldırmadan baya baya günlük muamelesi yapıyorum ki açtığım günlerde diyordum ki teknoloji üssü yapıcam, silikon vadisinin Türkiye şubesi olacak vs... olamadın. benim hayatım da senin kariyerin önündeki engellerden biri olabilir tabi... gün geldi senin kafana vurdum, gün geldi bağrış çağrışlarimın sessiz şahitliğini susup kelimeleri hapsetmek zorunda kaldın, müslüm gürses'e katlandın, bergen'le tanıştın, bon jovi'nin It's my life'iyla coştun... seninle ilan ettim, seninle üzgünüm dedim, seninle affediyorum dedim seninle affetmiyorum dedim... yani demem o ki sen beni bi 3-4 yıldır çekiyorsun. Istanbul hayatimi da biliyorsun. Daha 2-3 hafta once istanbulda yaşanır mı yaaee die oturup mutfak masasinda yandan geçen yolun tem mi e-5 mi olduğunu tartişmadik mi senle... ev kiralarından şikayet etmedim mi. babam hastalanmış bişey yap demedim mi? hepsini dedim. Bu bir bileşke. sen benim içimdekileri yazıp tutup kimseye söylemezsen ben de sana iyi davranır ve Ocak'a kadar belki daha inivatif hedefler koyarım. Mutlu olursun sen de. Hayatta herşey karşılıklı değil mi? ya da herseyin bi bedeli yok mu? senin domain ve hosting olayını ödemesem ben de mesela, öle poposunu görmüş kedi gibi sokakta kalabilirsin kış günü...
(Şaka yapıyorum, sana öle bişey yapmam)
Bu akşam sanırım sana ayırmak istedim. Fotoğraflar aradım koymak için. Ve şu anda eski fotoğraflarıma doğru gidiyorum. Evet ben de kendini hiç beğenmeme, degersiz hissetme günlerindeyim. Bunu da cekiyorsun. Belki de hormonal bişeydir (literaturde böle bişi var mı acaba) Kendini 0 beğenmeden ötürü de yeni fotoğraflarimin hicbirisi güzel değil sanki, eskiler de değil. ben değilim işte😊

ve dunyanın en çirkin hisseden kadini olarak ben şimdi bu kadar yazıyı çok alakasız bir sonla bitirmek.istiyorum. Aşk ďört harftir...





9/18/2017

bana okuduğum kitapların en güzelini sorarsanız durmaksızın söylerim. Annemdir.
Ve yazarı babam...

9/17/2017

Benchmark yapılası Ofis Binaları

Istanbul'un mimarlarından, binalarından bahsederken (500 yıl önce ruh bulmuş anıt yapılardı konu) ilerleyip bugüne gelip iyi plaza nedir'e kadar çıktım...

İstanbul'daki en iyi ofis binaları değerlendirilmiş (Ernst&Young, Leed International, IK Magazin gibi platformları harmanlayıp aşağıya ortaya karışık birşeyler yaptım)

Yapının konumu, alt yapısı, verimlilik oranı, teknolojik imkanları, çalışanlara sunduğu sosyal aktivite imkanları, temiz hava kapasitesi, ısıtma soğutma sistemleri, internet erişimi, kolay ulaşılabilir olması, otoparkı, kullanılan asansörlerin kalitesine kadar 100 ayrı kriter göz önünde bulundurulmuş.

İşte kullanıcı beklentilerine göre birçok farklı kriterde yapılan değerlendirmeler sonucu belirlenen İstanbul'un en iyi 20 ofis binası:

Orjin Plaza / Maslak:


14 katlı Orjin Maslak Plaza’nın ilk 5 katı EY Türkiye’ye ait. Click Share, IP telefonlar, interaktif çalışmaya imkan sağlayan Cube Odası gibi ileri teknolojiler kullanılıyor.EY Türkiye’nin yeni ofisinde wellness room, huddle room, project room, collaborative area gibi farklı ihtiyaçlara cevap veren alanlar bulunuyor.Orjin Maslak, dünyada en yaygın, en güvenilir ve en geçerli “Yeşil Bina Sertifika Sistemi” olarak kabul edilen LEED Gold sertifikasına sahip olacak. Tüm kullanılan malzemeler ve sistemler tasarrufu ve yerel ekonomiyi destekleyecek şekilde seçildi. Binadaki su kullanım, ısıtma ve aydınlatma sistemlerinin otomasyona tabi olması sayesinde yüksek enerji tasarrufu sağlanıyor.



AND Plaza / Kozyatağı:


yazıcam... çok uykum geldi:) geri kalan 18 yarın

9/08/2017

çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...
çok özledim...

copy paste değil alınteri, oturup tek tek yazdım...

çok özledim.

9/06/2017

kapıyı siyaha boyamak


18.yy da hayat kadınlarının evlerinin kapıları kımızıya boyanıyormuş. bir adam da hayat kadınına aşık olmuş ve kapını siyaha boyamak istiyorum diye bi şeyler söylemiş..
bu şarkının o hikayeyi anlattığı söylenir..
Bu sözlerle bu müziği ancak böle birşey birleşirebilir değil mi?

olsa da full metal jacket izlesek.

9/05/2017

sıradanlaş/ma

insanın hiçbir zaman sevilmediğini ve büyük ihtimalle bundan sonra da sevilmeyeceğini farkettiği zaman, kendini kandırmak için başvurduğu son çare nedir?

başka nasıl korur ki insan kendini?
evet...

sıradanlaşarak.

sıradanlaşıp sevmemeye başlamak. hayatta herşet strateji, oyun ve hesap ve kitap. ve insanlar sadece şunu bile yedirebilseler, gerçekten o zaman 'akıllı' olabilecekler mi?

ya da bugün beynim yanmış olabilir mi?

ya da sevmekten vazgeçmiş olabilir miyim?

ve lütfen birisi yazabilir mi bari? 5 Eylül 2017..

lütfen..

😊


8/31/2017


Nasıl da benziyor her yol ayrımında karşılaştığım o yüzüne ve hala çocuk çocuk bakan gözlerine.
keşke ikinizi de yerden alabilseydim...

8/28/2017

...

yazacak hicbir yerim yok... ve el alışkanlığı...
kalbimden bir çıt sesi geldi.. ve hic kimse duymadı...

8/22/2017

pharmaton = farmaton

ingilizcede bazi harfler okunmaz. dolayisiyla kelimenin okunusu degisir. inceleyelim lütfen:

* b

eger kelimenin icinde -mb varsa b okunmaz.

climb crumb dumb comb plumber

eger kelimenin icinde -bt varsa b okunmaz.

debt doubt subtle

* c

sonu "scle" ile biten kelimelerde c okunmaz.

muscle

* c

eger c'den sonra e,i,y geliyorsa s olarak okunur. (soft)

cell, receive, decision, city, cylinder,cyprus.

eger c'den sonra e,i,y'nin disindaki harfler geliyorsa k olarak okunur. (hard)

cat, call, correct, cup, cross, class, ache,panic.

* d

handkerchief, sandwich, wednesday gibi kelimelerde d okunmaz.

* e

sonu e ile biten kelimelerde e okunmaz

hope give write

*g

g'den sonra n geliyorsa g okunmaz.

foreign sign feign

* g

eger g'den sonra e,i,y geliyorsa j olarak okunur. (soft)

general, large, giant, changing, gym,energy.

eger g'den sonra e,i,y'nin disindaki harfler geliyorsa g olarak okunur. (hard)

golf, pig, progress, great, good, gum.

bazi istisnalar: get, giar, girl, give, tiger,gift, geisha, ringing, banging.

* gh

eger t'den once gh geliyorsa gh okunmaz.

thought daughter light weigh

* gh

bazi kelimelerde f olarak okunur.

laugh, cough

bazi kelimelerde ise gh, high kelimesindeki gibi okunur.

*h

w'dan sonra h geliyorsa h okunmaz.

what when where why

bazi kelimelerin basindaki h okunmaz.

hour honest honor heir

*k

eger cumlenin basinda k'dan sonra n geliyorsa k okunmaz.

knife knee know

* l

l, d, f, m, k harflerinden once l genellikle okunmaz.

calm half salmon talk should

* n

eger n kelimenin sonunda ve ondan once m geliyorsa n okunmaz.

autumn

* p

"psych" and "pneu" ile baslayan kelimelerde p okunmaz.

psychiatrist pneumonia

* ss bazi harflerle yan yana geldiginde okunmaz.

eger s, i ile l arasinda ise okunmaz.

island aisle

bazi kelimelerde, sun kelimesindeki gibi, s harfi ile okunurken, bazi kelimelerde,president kelimesindeki gibi z harfi okunur.

* t

bazi yaygin kelimelerde t okunmaz.

ozellikle -st iceren kelimelerde t okunmaz.

castle christmas fasten listen whistle

often

* u

g'den sonra sirasiyla u ve sessiz harf geliyorsa u okunmaz.

guess guidance guitar guest

* w

w'den sonra r geliyorsa w okunmaz.

wrap write wrong

who, whose ve whom kelimelerinde w okunmaz.

* y

y, birinci hecede ise, y "ay" olarak okunur.

mybyskycrytryshyfryskypepyre

y, ikinci hecede veya kelimenin sonunda ise, y "i" olarak okunur.

happy city funny puppy candy party turkey baby tiny penny energy

simdi sesli harflerin * okunusuna bakalim:

* a

eger kelime tek heceli ise a harfi cat kelimesindeki gibi e olarak okunur. (short a)

at am bat sat cap ram jam wag

eger kelimenin sonu e harfi ile bitiyorsa take'deki a harfi gibi ei (ey) olarak olarak okunur. (long a)

hate take mate face cage race wave sake

eger kelimenin sonu r ile bitiyorsa car'daki a harfi gibi a harfi olarak okunur.

car far jar

* i

eger kelime tek heceli ise i harfi kid kelimesindeki gibi i olarak okunur. (short i)

kid lip big win sit

eger kelimenin sonu e harfi ile bitiyorsa bike'deki i harfi gibi ai (ay) olarak olarak okunur. (long i)

mike vine kite ride dime

* o

eger kelime tek heceli ise o harfi hot kelimesindeki gibi a olarak okunur. (short o)

sonu g ile biten tek heceli kelimelerde amerikan ingilizcesinde o, a olarak okunurken; ingilizce ingilizcesinde o diye okunur. kuralin bozulmamasi icin amerikan ingilizcesini tercih edebilirsiniz : dog fog log jog pop top hop hot got mop job sob cob

eger kelimenin sonu e harfi ile bitiyorsa hope'deki o harfi gibi o olarak olarak okunur. (long o)

hope pole rose

oo sesi olursa u olarak okunur.

google food soon school look good book

* u

eger kelime tek heceli ise u harfi cut kelimesindeki gibi a olarak okunur. (short u)istisna put put diye okunur.

cut hut nut up rut bus fun sun run bun tug mug bug hug

eger kelimenin sonu e harfi ile bitiyorsa tune'deki u harfi gibi u olarak olarak okunur. (long u)

tune cute cube

kelimede u_e olursa uzun u olarak okunur.

cute rude saluteil introduce

kelimede ue olursa uzun u olarak okunur.

fuel true clue glue

şuraya bi de sosyal mesaj:


pf 😊

8/20/2017

İstanbul'da hayatta kalma (Istanbul for dummies)

Öncelikle dünyanın en güzel şehrine geldiniz. eğer istiyorsanız, gelir gelmez trafikten, düzensizlikten filan şikayet etmeye başlayın ama bu güzelliğin de farkına varın. her güzelliğin bir bedeli olduğunu unutmayın. istanbul, verdiği her acı için teselliler sunabilen yegane şehirdir belki. görün yeter ki, bakın ve görün..

İstanbul hiç kimse için kolay bir şehir değil. Bir meydan okuma, hayatta kalma savaşı. Hele bir de uzun yıllar boyunca Anadolu’nun İstanbul’un yalnızca bir semti kadar büyüklüğe sahip bir şehrinde yaşayıp-okuduktan sonra İstanbul’a gelmek zorunda kaldıysanız, işte o zaman kendinizi Açlık Oyunları’nın başrolünde oynuyor hissine kapılmış bir halde bulmanız kaçınılmaz. Peki bu süreç hep böyle mi gidiyor: bu kadar insanın nereden gelip nereye gittiğini sorgulamayı bıraktığınız an İstanbul’a alışmaya başlıyorsunuz. Asıl sorulması gereken soru ise bir Ümit Besen şarkısında karşımıza çıkıyor: alışmak gerçekten sevmekten daha mı zor?

İstanbul’a ilk adımımı attığımda fazla küçüktüm. Koca bir oyun alanından farksız gelen yeni dünya ilk zamanlar aileyle birlikte geçirilen güzel zamanları ifade ederken, zaman ilerledikçe ayakta durmaya çalışmak, birşeylere yetişmek, gidip sadece kendi kendime çay ya da bira içebilmek halini alınca keyifsiz zamanlar da başlamış oldu. Trafikte geçirilen zamanın bir ömürden fazlasını aldığı anlar, acıdan zevk almayı öğrendiğiniz andan itibaren yerini ağrı kesicinin yarattığı halüsinasyon haline bırakıyor. Ağrının varlığını hissediyor ancak yarattığı acı hissini duymamaya başlıyorsunuz.

İstanbul’u yerde buldukları bir şekere ganimet bulmuşcasına saldıran, saldırdıkça çoğalan ve bu hengamenin ortasında bile muazzam bir koordinasyona sahip bir karınca kolonisine benzetiyorum. Yıllar boyunca taşının toprağının altın olduğuna inandırılan, Anadolu’nun merkezkaç kuvvetinin bir kaçış noktası haline dönüştürülmüş, yeni gelen her bir ferdinin yenmek için yemin ettiği bu topraklar bir başarı hikayesinden çok bir bitiş, tükeniş ve şerefsiz mağlubiyetlere sahne oldu, oluyor, hepimiz bir gecede ölmezsek olmaya da devam edecek gibi...

Benim handikapım ev bulmakla başladı. Ve sonrasında toplu taşıma halleri. Bu kadar yabancıyken her sabah ben bugün bunu yapabilirim diye kalktım. Becerebilirim. Hala da aynı hissiyattan çıkmış değilim. Elime gelen ; insanlara ve artık şehire çoğunlukla alışmış olmam. Tepkisizliğim ve artık şaşırmiyor olmam. Elimden giden; sakinligim, yapıcılığım... artık tutup tutup sonuna doğru öyle bir hırçınlaşıyorum ki. Kızgınlıgımın büyük resimde şehir ve koşullar olduğunu anlayamıyorum bile.

İstanbul'da ev tutmak / almak / bırakmak

Bi kere ailesinden gelen, kalan bir evde oturmayan herkes iyi bilsin ki İstanbul'daki en güzel ev İstanbul'da olmayan evdir.

İstanbul’a gelme arifesinde olanlar için yaşanılan en dramatik anlardan biri de benim ilk aylarda yaşadığım Sahibinden.com’a girip ev bakmaya başlanılan an olabilir. Çok cüzi miktarlara son derece güzel yaşam alanlarına sahip olan insanların, astronomik rakamlar ve son derece kötü şartlardaki evlere mecbur kaldığını görmesi büyük bir yıkımın ve hayal kırıklığının ilk adımı. Emlakçılara mecbur kalındığının anlaşıldığı an ise Bruno Amadio’nun meşhur tablosu ‘Ağlayan Çocuk’un ete kemiğe bürünmüş halinden başka bir şey değil.

Canım sıkıldığında ya da bunaldığımda boğaza gider bir çay içer kafamı dinler rahatlarım diye düşünen varsa o işler öyle olmuyor bilsin. Eğer şanslı bir kesimdeyseniz ve işten 17:30 gibi çıkma imkanınız varsa bile günlük koşuşturmalar ve İstanbul trafiğinde geçirilen süre hesaba katıldığında boğaza gidip çay içme durumu bir hayalden öteye geçmiyor. Lafın kısası, arkadaşlarınızın ‘Boğazda koşuya çıktım, benden keyiflisi yok’ tarzı Instagram gönderilerini görüp gaza gelmeyin. İstanbul özellikle yeni başlayanlar için o kadar pembe dünyalar vadetmiyor!

birşey yapın. ne yaparsanız yapın ama çaresizce 10 ay ev filan aramayın. hayata küsersiniz, hiçbir şeyi de kabul etmemeye başlarsiniz ki yolun sonu ciddi bunalım olur..

Sonrası metro / metrobüs!

Hep anlattıgım birşey var.. ve o an çok utandığım, beni sosyal fobi denen illetin içerisine neredeyse bir kaç ay düşürmüş bir şey. Dolmuşa binip de ineceği yeri soyleyememek, başkalari indigi zaman cantasi mantasi kapida kalmak suretiyle milletin ardindan kendini atmak, 3 km yurumek zorunda olmak, bunu bi daha yapmiycam diye yeminler etmek, insanlarin arasinda ellerin buz kesmesi, soğuk soğuk terlemek, metroya binip bu maltepeye gider mi soruları.. metrobüse binip sağında solundaki insanlarla neden bu kadar yakın ağız ağıza kol kola durmak zorunda olduğunu anlamaya çalısmak.. uzar gider. Dısarıdan çok sevimli gözüken bütün o raylı, tekerlekli sistemler; en son gençliğinin kızılaydında sessiz sakin, insanlarin birbirine iyi akşamlar dediği ankara metrosuna binen birisi için bugün de ölmedim, bıcaklanmadim, tacize ugramadim ve gasp etmediler hissinden baska birsey degil. Kaldi ki; karsidan karsiya (coklu bir kavsakta) iki defa araba carpti ve ben bunu adamdan saymiyorum.

İstanbul’a alışmaktan bahsedip de her gün Mohaç Meydan Muharebesi’nin küçük bir kesitine sahip olan metrobüs ve metrodan, 70'lik teyzelerin Galya’lı Asteriks’in sihirli iksirini içmiş gibi nasıl birden seri ve öldürücü darbeler atarak hareket edebildiğinden, insanların asansöre yetişebilmek için 100 metreyi nasıl bu kadar hızlı koşabildiğinden ve insanlığın varoluşuna bir başkaldırı niteliği taşıyan insan kalabalığından bahsetmemek elbette mümkün değil. Anadolu’nun neredeyse tüm etnik kimliklerini ve insan karakterlerini bu kadar küçük bir alanda bir arada bulundurma yeteneğine sahip olan bu araç, doğru zamanda binildiğinde bir modern sanatlar müzesinden farksız. Yazının da ana karakterini oluşturan ‘zevk alma & alışma’ haline alıştığınızda, metrobüsün modern bir çin işkencesi formundan çıkıp sosyolojik bir deney alanı haline dönüşümünü rahatlıkla gözlemleyebiliyorsunuz. Mesela artık gayet keyif alıp sadece gözlemliyorum vsvsvs...

Yazıma son verirken şunlari bilin istiyorum. İstanbul’da yaşamaya karar verdiyseniz, karar öncesi İstanbul’a gelin ve gezin, gitmek istediğiniz müzelere, oyunlara, konserlere gidin. Sonra yaşamaya başlayabilirsiniz, içinizde bir şey kalsın istemem!

Dramatik olarak bilinmesi gerekense; ( as always I say that I'm the princess may be now queen of dramatization) İstanbul insana doymuştur. hikayeye, maceraya, drama doymuştur. ancak...güzelliğini biraz daha bozmayacaksanız, temizliğini biraz daha lekelemeyecekseniz; her daim anlayış, şefkat beklemeyecekseniz; acımasızlığa, bağımlılığa, platonik bir aşka, rededilmeye, belki kovulmaya hazırsanız size de ayıracak bir yeri elbette vardır.

bin tane babası var bu şehrin, ama yine de iyi aile çocuğu. bin kere evlenmiş ama yine de bakire. Çok küfür ediyor ama yine gelip bayramlarda elinizi öper. Gelmeden bi düşünün yine de. Ya da en azından giderken...

*Düzgün bitiremiycem. zehirlendim mi naaptım, bi sürü ateşim çıktı.


Kalın sağlıcakla.



8/05/2017

En iyi sahtekarların bir çok yetenekleri vardır. seslerini, bakışlarını, tavırlarını değiştirebilirler. ama her sahtekarın öğrendiği bir kural vardır. saklayamayacağımız tek gerçek, aşktır.


7/13/2017

13.07.2017

Bizi mutlu eden şeylerin, mutlulukla hiçbir ilgisinin olmadığını anlamak için acaba daha kaç acının ortasında kahkaha atmamız gerekecek?


Hırpalanmış yerlerinden öperim..
Selamlar, sevgiler

7/08/2017

07.07.17

büyümemde
delirmemde
ve yalnızlığımda emeği geçen herkesin
gözlerinden öperim.

6/22/2017

Bi kelimeyle kestirip atılacak herşeye paragraflar döşedim..bu yorgunluğun sebebi kesinlikle o...



6/18/2017

ne güzel şarkıymış..


dağa taşa çare yıldız yazasım geldi..

6/14/2017

Bi yangin merdiveninde oturup bunu yazmak..
Gercekten bazen ne kadar saçma olabiliyormuş herşey. Ne kadar dışında kalabiliyormuşsun hayatın.
İşte o dışarda olmak diye bisi var.
Var yani..

6/13/2017

bi yol ver Ya Rabbim! Sonu huzur olan.

6/03/2017

Herkes bir köşe yapmalı kendine nerde barınıyorsa (barınmak olarak anmalıyım bunu).. kendinden bişi olmalı. Kitabı, dergisi, çiçeği, koltuğu..

N.Hikmet'i tam da burda anmasam olmaz..
Ölüm yıldönümü.

BİR AYRILIŞ HİKAYESİ

Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...

Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...

Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..

Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..

Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...

Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR...

N.Hikmet




6/02/2017

farketmeden...





6/01/2017

dünyanın tek kısır döngü şiiri


gece.
kalp.
yalnızlık.
akıl.
irade.
hayal.
Gökyüzü.
mavi.
Gökyüzü.
Hayal.
irade
Akıl
Yalnızlık.
Kalp.
gece.

5/31/2017

Begonia Coccinea

Begonya boyle zarif bir cicek, unutulunca kusmeyen ama dayanacak gucu bitince de sessizce devrilen, güneş gelmiyor diye kendi pencerenin önüne bile alamadığın bişi..

5/29/2017

Fade to black



senden sonra pek de mümkün olmayan

Sertçe göğsüme oturan bu ağrıya dokunabilirsem geçecek. Acıtacak farkındayım. Sindirene kadar ağırlayacağım onu göğüs kafesimde. Kaçmadan, acısını yok saymadan, kendime kızıp canımı daha çok yakmadan, ya da daha derine bastırmadan.. geleni bir kabul edip onunla canım yanarken konuşursam geçecek. Kolay olmayacak ama mutlaka anlaşacağız onunla. 'Nasıl geldin?', 'Neden şimdi?', 'Ne anlatıyorsun bana?' diyeceğim. Her sözünü yol göstersin diye aklıma bırakırsam, kalan izini de iyileşsin diye zamana bırakırsam geçecek. Hemen geçsin diye kovmadan, tekrar gelir mi diye korkmadan, hep üst üste gelir diye kapanmadan, hep benim başıma gelir mi diye kaçmadan yüzleşeceğim.

Dokuna dokuna, konuşa konuşa, evet ağlaya ağlaya.. ağlarken kendime şefkat gösterirsem geçecek. Yaramı üflersem de..

İyileşmeden iyi olmuşum gibi yapmadan kendimi bırakırsam geçecek.

Kelimeler uçar.. yerine anason kokusu kalır. Kelimeler uçar, yerine birkaç kırık kanat kalır. Kelimeler uçar, yerine ağızda acı nikotin tadı kalır. Kelimeler uçar ve güpegündüz tüm cinayetler haklı çıkar. O yüzden kelimeleri kullanmak lazım, biliyorum. Fakat yetmediği yerler de oluyor böyle işte.. ne anlatacağını, nasıl anlatacağını bilemediğin. Derdini anlatmamaya dertlenmeli insan. Dünyaya gelmiş olmanın ağırlığından bi tık önce.. en ilkel haliyle seni öpmenin erdemi..gülümsemeye genel olarak herkesin ihtiyacı yok mudur? Dünyaya geri gelmenin ihtiyacı?

O kemandaki ses ege denizinde boğuldu.Battı gerçeğin kayalıklarına vuran oyuncak bot. Ya sen?

Açlıkla sınanan, kibirle, gösterişle donanmış tarihin susan kuklalarına ne öğretecektin? Kaç miligram şeker sana fazladan bir gün daha kazandıracaktı?

Gözümde sabah gördüğüm tekerlekli sandalyedeki kız çocuğu. Otizmli. Taş çatlasın dokuz/on yaşlarında, gökyüzüne bakıyor kafası hep arkada. Dil bilmeyince konuşmak nafile. Bir karton, sarı pis bi renkte. Yazmışlar önüne: "Aciz"

Boşver arkanı dön uyuyalım. Sana söyleyeceklerim uyuştu, söylemeyeceklerimi de unuttum.


5/27/2017

Orhan Gencebay'ın kendi şarkılarindan belki de çok çok daha iyi olmuş Yıldız Tilbe yorumuyla üstüne çıkan tek şarkısıdır.

Kendi de kabul ediyordur eminim. Herkes herşeyi her zaman iyi yapamaz değil mi?

Bi yandan da Yıldız Tilbe tabii.. ne deli karısın lan dediğim. Deliliğine hayranlıktan..

Sevmeye, sevilmeye geç kalmadığına inanası geliyor insanın nerdeyse.. öle birşey..

(Coverlarından daha ii şarkılar!)


edit: okuyan ve telefonumun oldugu bir arkadasimdan geldi bu. Coverindan daha ii degil kendinden daha ii cover mervecim dedi.

heyecan yapmışsam yazarken.. kusuruma bakmayın.

5/22/2017

ne ağır bir fiil ne ağır bir cümle... oysa basit bir fiil çekiminden ibaret "seviyorum". ne zaman duysam birinden, beynimde tomris uyar'ın sözleri döner durur;

" sevilmemeyi rahatça kaldırıyorsun da sevilmek ağır geliyor sana. sen de bunu anlamıyorsun aramızdaki şey’den”

5/21/2017

Bunu bulabilmek için bugün belki 2 saatimi harcamışımdır. Taa uzakta bi dolabin arkasina düşmüş halde bekliyordu beni. Ve acıyla pc'mde cd driver olmadigini, seyredemeyecegimi farkettim. Hepsi bu.



belki benim kağıt param
Dönüp dolaşıp bi şekilde
Senin cebine girmiştir

Olamaz mı olabilir..

5/18/2017

insanlar ikiye ayrilir..
kaypaklar
ve digerleri..

5/02/2017

Konuşurken
Kendini iyi hissettiğin insanı
Sakın kaybetme
:)



fazla düşünme sorunu olan insanların ortak yanları

Dram içerir..

Fazla düşünme sorunundan muzdarip olduğumdan acımı paylaşmak, benim gibileri görüp daha normal hissetmek için bu konuya da yer vereyim dedim.

1) Her zaman, her yerde kafasının içinde konu ve konumla alakasız bir sürü şey vardır;
en yakın arkadaşın nasıl aldatıldığını göz yaşları içinde anlatırken, sen bir yandan onu dinliyor gibi yapıp bir yandan arkadaki masanın ceviz ağacından mı olduğunu, kahve içmeyi, saatin kaç olduğunu ve aynı anda bir sürü şeyi daha aklından geçirirsin.

2)Pratiktirler;
hemen her konuda bir çözümleri vardır.. bira kapağını kilit karşılığı ile açmak gibi harika yöntemlerle hızlı ve bir o kadar da kirli sonuçlar elde ederler.

3)Çok yönlüdürler;
Fotoğrafçı olmaya karar verip bunun için yanıp tutuşurken, bir anda aslında kısa film çekmenin de ne harika bir fikir olduğunu düşünüp bununla alakalı derin araştırmalara girebilirler. Odaklanma sorunları hayatları boyunca yakalarını bırakmaz. Çevrelerindeki herkes potansiyellerinin farkındadır fakat maymun iştahları yüzünden hemen her şey proje evresinde kalır.

4)Bir dönem gece kuşu, bi dönemse yalnız kurt hissiyatına girerler;
Çevrelerindeki kimse buna bir anlam veremez. gecelerin aranan isminden kıvrak bir hamleyle ev kuşuna evriliverirler.

5)Geçmişlerindeki herhangi saçma ve küçük bir hata ansızın akıllarına gelebilir;
obsesiftirler, gece uyumakta güçlük çekerler ve yaratıcı olmalarına rağmen odaklanma problemi yaşadıklarından bunu üretime dökemezler.

Karar verme guclugu olabilir, himmmm bu durum suna yol acar ama boyle olursa da soyle olmaz aaa o zaman boyle yapsaaak, yok lan yok oyle hic olmaz...derken ustunde dusunulen mevzu zaman asimina ugramis bile olabilir.. gönderilmesi gereken şey hiç gönderilmeden kalıverir.

Genelde mükemmelliyetçidirler. Bir olayı on çeşit yerden yorumlayabilirler. on çeşit yerden çıkan olaylar hakkında on çeşit senaryo üretip o on çeşit senaryoya karşı on çeşit çözüm oluştururlar. Böylelikle her şeye hazırlıklı olurlar, hiçbir şey onlar için şans değildir.


Soz vermek konusu en bunaldiklari konulardan biridir.
Plansiz hareket etmek isterler cunku her an her sey degisebilir kafalarinda.

Çok fazla düşünmekten yorulurlar.
hatta konuştuğu anda bir yandan başka şeyler düşündüğü için saçmaladıkları veya kelimeleri söyleyemedikleri de olmuştur.

Saçları olağandan hızlı beyazlar.

Gözleri herkesten yorgun bakar.

Çok konuşurlar.

Çok ağlarlar.

Çok anlarlar.

Odaklanma sorunudur. Her ne kadar günlük aktivitelerini yerine getirmeye çalışsalar da beyin kafasına göre hareket ettiği için yaptıkları şeye genellikle odaklanamazlar.

Genelde kafaları karışıktır. Çağrışımlarla daha çok karışabilir; bir ses, bir koku, bir mekan vs. konuşmaları dağınıktır bu nedenle yer yer anlaşılmama problemi çektikleri görülür.

Düşündükleri her şeyin nedenini sonucunu anlamaya çalışırlar. Temellendirme, somutlama ve çözümleme ihtiyacı duyarlar. Yine bu durum da fazla düşünmelerine ve ayrıntılarda boğulmalarına sebep olur.

Uykusuzluktan bayılana kadar yatağa girmek istemezler çünkü yatak onların korkulu rüyalarıdır, gün içinde düşündüklerinin 10 katı (ölçmedim tabii sallama) fazla düşünürler. Gece uyuyamama ya da uyumak için çaba göstermeme eğilimleri bundan kaynaklanır. Ya da anlatamadıkları çoğu şeyi sümenaltı etmek için bu sefer de deli gibi uyurlar..

Düşüncelerindeki düzensizlik ruh durumlarına yansır. Bir anda inanılmaz üzgünken, akla gelen başka bir şey aniden keyiflerini yerine getirebilir. Böyle anlarda da ben ruh hastası mıyım acaba diye düşünmeye başlarlar..

Kısacası kafalarının içi sorularla dolu bir çöplük gibidir.

Beyninin limbik yuvarlağı baskısı nedeni ile başkaları için yaşamanın anlamsızlığını da çözmüş insandır aynı zamanda. Diyalogların veya multialogların samimiyetsizliğini gereksizliği ile birleştirince, insanlar arası ilişkilerin ne denli gereksiz olduğunu da düşünmüştür. Bunları düşündüğü için de yoluna monologları ile devam etmektedir, zira monologlar da döngüyü devam ettirir yani düşünmeye kaldığı yerden devam ettirir. 
Duygular ile yaşamayı ve duyguların hamallığını yapmayı, insanlara eziyet olarak görür. Kendisi ise bu duyguların basit veya karmaşık birer kimyasal reaksiyondan kaynaklandığını bilir ve beyin kabuğunu, kendi beyin kabuğu ile yönetir.

Düşünmenin dehşete düşürdüğü şeyler en mutlu zamanlarında akıllarına gelip intihar edeleri gelir..

Mukemmelliyetcilik, alinganlik, agresyon.

Zaman algıları yoktur.
Söz verdikleri yere ya çok erken ya da çok geç giderler.

Bazen cümle kurmakta zorluk çekerler. Kafalarında bin tane şey geçtiğinden yanlışlıkla düşündükleri şeyleri dile getirebilirler.

Hayatları yaşanmadan binlerce kez yaşanıp bitmiş hayat müsvetteleriyle dolup taşmış, beyinleri bu karalamalarla uğraşmaktan hayatın asıl nüshası olan gerçek dünyaya yabancılaşmıştır. Genellikle "hayır." kelimesini doğru düzgün kullanma yetileri gelişmemiş ; eş, dost, akraba, arkadaş nevinden tüm tanıdıklarının can simidi, kurtarıcısı ve hatta çoğu kez ayakçısına dönüşmüşlerdir. Aslında onlar da diğer insanlar gibi "evet"lerin yanında "hayır"ları da taşırlar içlerinde ama onlardaki "hayır" bile dudakları arasından dökülürken karşı taraftakine reddedilmişlik hissi telkin etmekten uzaktır. Karşılarındaki insanlar bilirler ki az evvel "hayır" diyen o ağız, ürkek çırpınışlarla harfleri şekillendirip boğumlayan o tatlı dil her zaman bir "evet"i de saklar dişlerin kenarında bir yerlerde.. Ve karşıdaki kişi de omuzlayıp kırıverir, o istemsiz "evet"leri almak için ağzındaki ve yüreğindeki tüm kemikleri..

Aşırı düşünmenin getirdiği eylemsizlik.
Sakin bir görüntünün altında yatan patlamaya hazır sinirler.

Soğuk,donuk bir yüz ifadesi..

Ve canlı varlıkların tüm acısı..

Zihinlerini sürekli meşgul ederek, ruhsal yaralarıyla yüzleşemezler.

"Bilmek acı verir" sözünü dibine kadar yaşarlar ve genelde dünyanın gidişatı acılarını arttırır..

Bir anda ağzından saçma sapan bir cümle çıkabilir. Anlatmak istediği şeyi nokta atışı anlatayım derken tamamen saçmalar, cümleye başlar ne söyleyeceğini unutur, pes eder ve kenara çekilir. Bazı konuşma ortamlarından çok fazla sıkılır çünkü kimin ne söyleyeceğini tahmin ediyordur ve konuşulan konuyu zaten baştan aşağı bitirmiştir kafasında.

Çok iyi niyetli olduğu söylenebilir. Bazı durumlarda kibirli olduğu da söylenebilir ki, bunun zaten farkındadır ve bunu da zihninde yılan gibi dolandırarak kendini cezalandırır zaten. İnsanlarla gerçekten yakınlaşmaktan imtina edebilir çünkü aynı dili konuşamayacaklarsa beynindeki tek tük boşluklara yeni bir sorumluluk yüklemeye gerek yoktur..

Serverlarda yer kaplayan ve hiç kullanılmayan milyarlarca dosya ansızın aklına gelir hafiften keyfi kaçar.

Siyaset ve sosyoloji kafasında bir cnn türk yayını gibidir aksamadan devam eder. Geçmişi ise bu yayındaki nagehan alçıdır. Ara ara kemirir beynini..

Belkide;
Çok kolay yalanlara inanabilmeleri, 
Çabuk vazgeçmeleri,
Kendilerini heran kandırabilmeleri,
Görece zayıf karakterleri ve birşeye/birşeylere bağımlı oluşları sigara çay kahve alkol vsvs
Ya da hiç birşeye bağımlı olmamaları,
Fazla takıntılı oluşları,
Aşklarına sadık olmaları,
Paradan ziyade bilgiye aç olmaları,
Sürekli çalışan bir zeka fakat hatalara düşmeyi her seferinde tekrarlıyor olmaları,
işlerini son dakikaya bırakmayı..
tek düze hayat seçimleri..
Şikayetçi olmaktan sıkılıp ve sıyrılıp kreatif pratik yöntemler üretmeleri,
Aslında herşeyi kendilerinin bilmediklerini bilmeleri,
Bilemediklerini soramama cesaretsizliği..
Kaybedilen aşklara, hüzünlü sevdalara, okunmamış yarım kitaplarını kimseyle paylaşmamaya,
terkedilmiş sevgililer bırakmaya,
mantığın yoğunluğunun gerçek hayatla çarpışmasına şahitlik eden gözlerinin, zihnin yetersizliği ve çaresizliğinin yaşadığı perişanlığını resmetmesini izlemesine dayanamaması hallerini çok içerden, çok tanıdık, çok yakınen yaşarlar..

Merhametlidirler.
Laf salatası yapabilirler.
Sokak köpeklerine ve kedilerine selam vermesi
ağır yalnızlıklarındandır.
Bazen o kadar fazla düşünürler ki, konuşmaya üşenirler. Zaten konuşsalar da akıllarındakini asla aktaramayacaklarını, kendileri aktarsa bile karşısındaki kişinin ne derece anlayabileceğini biçer tartarlar ve anlatmamaya karar verirler..

Olan bitenin farkındadırlar ancak olan bitenin farklı bir zaman çizgisindeki halini kurguladıkları için farkında değillermiş gibi yaparlar.. paralel evren kesinlikle vardır ve zaman sadece dünyanın ticaret yapabilmesi amacıyla uydurulmuş birşeydir..

Genelde salak olduğunu düşünenlerin olduğu bir ortamdaki en zeki varlıklardır ancak bunu kanıtlama ihtiyacı hissetmezler.

Paranoya bir yaşam tarzı haline gelir.

Overthinker olunur.

Konsantre olamazlar
Konsantre olamazlar
Konsantre olamazlar

Tabi ki de kabizlik.. kronik olarak kabizdirlar.

Önlenemeyen alınganlık, hassasiyet ve ucu bucağı olmayan kaygıları vardır. Yani aslında düşüncelerini boyutlandırma çabası.. Bununla beraber gelen psikolojik sorunlar. 

Migren ve hipertansiyon bu tip insanları daha çabuk avucuna alır.

Kesinlikle intikam alırlar..

Sinirlendiklerinde insanı çıktığı yere tek parça sokarlar..


Hangi ruh haliine sokarsan oraya cuk otururlar, yabancılamazlar.
Milleti düşünücem diye o kadar çok empati yaparlar ki hiç bir ruh halini yadırgamazlar..

Ve genel olarak; bu kadar düsünmekten, bu kadar kırıldım diyememekten, bu kadar anlaşılmayacağını bilmekten mütevellit ruhu yaralarla dolu naif insanlardır bunlar..

Üzmeyin lan bu insanları!..
Kederleri akşamdan sabaha bitmez zira!
Üzmeyin işte..



4/22/2017

Amma takılmışlar neyse deyip durmama..
Deme artık dediler. Ota boka neyse deyip duruyormuşum. Herneyse ya da illa ki neyse'yle geçiştiriyormuşum. Geçer mi? Geçmiyor illa ki, fakat üstünü bu kadar düz, net, sade kapatmak da meziyet değil mi en nihayetinde? Zira elestirdiğimiz şeylerin birazını olsun değiştirebiliyor muyuz?
Insan olarak ruhunun dibini bataklığa çevirdin.. bari hayvan olarak mükemmel olsaydın diyorum ama hayvan olmak için de masum olmak gerekiyor. Olmayan masumiyetini neyse'den başka ne ile geçiştirebilirim? Bi Can Yücel değilim ki sonsuz aforizmalarım milyona gitsin. Kafiye de kuramıyorum, uyaklı da işte zaten herneyse..






4/20/2017

Sessiz değilsin..
Sadece büyük bir gürültünün içindesin.
Ve seni duymuyorlar


4/17/2017

an (sızı) n

Kimsenin birbiriyle aynı yolda rastlaşamadığı, rastlaşmak için olağanüstü mücadeleler verdiği, savaşların içinden çıktığı, aslında isteyip istemediğini bile bilmediği ve herşeyi bir çırpıda tükettiği yirmi birinci yüzyılın ortasında ben senin sokağından vazgeçemiyorum.. ne garip değil mi?

Bir daha hayatında aşık olamayacaklar cemiyeti ne çok kalabalık ve ne çok hüzünlü.. Bu güzel, yağmurlu nisan gününde bile..


1- Ergenlik dönemlerinin yazlık çay bahçelerinde kalabilir misin lütfen?
Aylardan eylül olsun, okullar da açılıyor o bahçe de kapanıyor olsun.. Alpay sussun / Eylül'de gelen olmasın. Sonrasıysa okul yolunda bekleyen de..

2- Bandırma'ya götürmüş ve dönerken yanıma almamış da olabilirim seni çözümse? Hem o kadar çok şey bıraktım ki, yalnız hissetmeyeceğin gibi bir yer bulabilirim sakince. Belki de seversin.

3- Ya da 7 yaş Ağustos öğleden sonrası ve deniz sonrası uykusu olarak değiştirebilirim adını, mutlu olacaksan? Ben bundan o kadar gocunmayabilirim. Hafif rüzgarlı öğleden sonralarını çok severim hem. Islak saçla uyursun. Hasta da olmazsın, Ağustos..

4- Ankara? Karanfilde bi boncuk tezgahında bıraksam? Hergün geçtiğim. Hergün yeniden şaşırdığım karanfil. Ama şaşıracağımdan beni hiç yanıltmayan bir de, sokak denmesine ihtiyacı bile olmayan, sadece karanfil desen herkes anlamaz mı zaten? Anlatmadan anlaşılmak istemez misin sen de?

Nerde bıraksam? Lütfen söyle! Bir yerde bırakacağım tabi ki ve ağlaya ağlaya hangi çok kıymetli rafa koyacağımı arıyorum. 

Koyamıyorum, bulamıyorum, söyle hangi anının arasına sıkışmak istersin? Hangi şehrin otobüsünde televizyonun altındaki filenin içine sokacağım, ve inerken alsam mı almasam mı hengamesinde vazgeçip orada bırakacağım?..

Neyse boşver,
Ve neyse.. sadece sevgiler/selamlar..




4/03/2017

(Herzaman + Hiçbirzaman) / 2


Evet evet..
Bazı insanları Allah dünyaya öpücükle yolluyor..
Bir sonraki nesile hediye olarak..
Bazen denk geliyorsun.
Bazen denk gelmiyorsun.
Gelmiş olabilirim.

Ya geldiysem?
Sana gül versem?
Elimde biraz olsun güzel koku kalmaz mı?

Hiç anlaşamadıgım ablama da birşeyler yazacağım, arada çaktirmadan okuyorsun biliyorum. Ipad'inde kaç defa açık gördüm de şımarmıyım die bana söylemiyor al işte dedim.

Dünyaya gelirken 'al bakalım seç şu ablaların içinden bi tane' deyip bi sürü abla verseler, ben yine seni seçerdim. Ama sormadılar ve şansa bak ben yine sana denk geldim.

Yukarıda yazdığım şey ve senin için bi şarkı bırakacağım şimdi buraya. Istanbul'un da bunun dışında çok bi anlamı yok. Şimdilik bil istedim.


3/22/2017

naparsan yap aşk ile yap! Ne dediğin değil nasıl dediğin olay 😊


Yeni dünya düzeni

Azalarak mı bitti birden mi bitti anlamadım..

Oubliez donc tous vos clichés, bienvenue dans ma réalite😊


3/20/2017

üfff sıkıldım tamam, bitti, geçti, yeter 😂

iki dakka arabesk ol merve, iki dakka adam ol ya!

Ve bir de soğuk algınlığı...


Dalgınlık...




çağla dersem çık armut dersem çıkma!

Ne zaman çıkacak bu ya!@?
Kasımdan beri bekliyorum!
Üf ama yani..

#caglaciksin
#baskanligahayir

Diyeceklerim bu kadar😢


3/19/2017

Drinkee

Son zamanlarda playlist'ten araya fizy'nin saçma sapan seçimleri girmezse sürekli loop'a aldığım şarkı..

Tekerleme gibi. Tabi sıkıyosa tekerle.

Dinlerken sadece 70-80km/h yerine aynı sürede 180-200km/h'a çıkabilecegim bi arabayı kullanmak istiyorum.thatz all😊


*VW grubu olmasin, hem kılım hem de zaten bok gibi araba, bmw dururken.

Dunbar Sayısı

HBR(Harvard Business Review) in son sayısında Dunbar sayısı ile ilgili bir makaleyle karşılaştım. Uzun zamandır gözlemlediğim bi konunun bilimsel karşılığını görmek beni hem şaşırttı hem  de mutlu etti.



Dunbar sayısı nedir?
İngiliz antropolog Robin Dunbar tarafından ortaya atılan bu sayı kabaca, bir kişinin yönetilebilir ilişki kurabileceği kişi sayısıdır. Dunbar'a göre bu sayı 150 civarıdır. Aklımıza şu soru gelebilir: X nesli için kabul edilebilir bir rakam gibi duruyor iken, interneti ve doğal olarak sosyal medyayı çok yoğun kullanan Y ve Z nesli için bu ne kadar gerçekçi olabilir? Ya da neden böyle bir sınır olsun? Facebook profilinde 1000 lerce arkadaşı olan insanların mevcut olduğunu hepimiz biliyoruz.


İşte bu noktada devreye "yönetilebilir" terimi giriyor.Siz istediğiniz kadar birkaç kez selamlaştığınız kişiyi arkadaş olarak ekleyin. İletişimin belirli bir sürekliliği yoksa, o kişinin birazdan bahsedeceğim grafiğin yeşil veya sarı bölümüne girmesi çok zordur.


150 kişi her ne kadar kulağa azmış gibi gelse de, sahip olduğunuz sosyal enerji ve ayırabildiğiniz zamanı düşününce pek de azımsanacak bir rakam değildir. Bu kişileri bile kendi arasında ayırmanız gerekecek.  Aşağıdaki grafikte bu ayrımı görebilirsiniz. Dunbar sosyal iletişimde bulunduğumuz kişileri 4 bölüme ayırarak bir harita oluşturmuş.


İletişimde bulunduğunuz insanları bölümlere ayırmak pek zor olmaz. Örnek vermek gerekirse yeşil alan aile ve kankalar, sarı alan lokasyon  olarak uzağınızda bulunan sevdiğiniz insanlar, mavi alan işyerinizdeki insanlar, kırmızı alanlar ise geçmişte bir şekilde tanışıklığınız olan ama zamanla size itici gelen, bununla birlikte tamamen silemediğiniz insanlar(atsan atılmaz, satsan satılmaz) olabiliyor.

Burada kritik nokta, bölümlerde yer alan kişi sayılarının eşit olmasını beklememektir. Mesela yeşil alan en değerli ve stratejik bölgedir. Buradaki insanlar için harcamakta olduğunuz sosyal enerji ve zamandan cimrilik yapma lüksünüz yoktur. Bu nedenle daha az insan yer alır. Burdaki bir kişiyi kaybetmek pek istenmez. Örnek olarak; şirkette her zaman yemeğe ve kahve molasına birlikte çıkan bir grup düşünelim. Bunlardan biri 2-3 gün ayrı takılsa tehlike çanları çalar. Her an bölgesini kaybedebilir:)

Bu alana yeni birini eklemek de maliyetli olabilir. Muhtemelen ona yer açmak için, zaten bölgede bulunan birini yavaştan sarı bölgeye iteklersiniz.

Hepimiz aslında iletişim halinde olduğumuz insanları kafamızda kategorilere ayırıyoruzdur. Bu yazı sadece bunun bilimsel tarafını ortaya çıkarmaya yardımcı olacaktır. Belki bölgelerdeki rakamlara veya kişilere göre aksiyon almayı düşünebilirsiniz:)

Ben mesela farkettim ki son zamanlarda kırmızıyi nerdeyse egale ediyorum. Yer bile kalmadı denilebilir kırmızı için. Bencillikle hareket etmeye başladığımın farkındayım fakat yönetemeyeceğim insanı (ya da tarafından yönetilemeyeceğim de diyebiliriz) neden kafamın içinde tutayım?

3/18/2017

insan bağlandıkça hayatta kalır.
özlediklerine, sevdiklerine, hayallerine..
yanında olmasa bile sonunda kavuşacağını bilmek hayat verir insana.. bilmiyorsa hayata bağlılığını sağlayan birşey de artık kalmamıştır...

3/14/2017

100 yara

Ok.. Shall we count again?

1st..

Nothing more painful..



3/13/2017

Konum gönder diyorum sana!@#


Yeni bir şiddet türü ortaya çıktı..

Aslında pek yeni de sayılmaz. Sadece form değiştirdi..

Dijital çağ başladığından, özellikle sosyal medya yaygınlaştığından beri bu şiddet vardı. Ama çok az dile getirildi. Bunda şiddeti uygulayan kişilerden çekinmenin etkisi büyük.

Masum gibi görünenlerden bazıları:

Kiminle arkadaş olup olamayacağınızın söylenmesi: Size, kiminle arkadaş olup olamayacağınız söyleniyorsa, bazı arkadaşlarınızı silmeniz talep ediliyorsa veya direk bunu söyleyen kendisi siliyorsa bu bir dijital şiddettir. Çiftler arasında yaygındır. Sıkıntının oluştuğu platformlar; Telefon rehberi, facebook, instagram, hatta LinkedIn...

Sosyal medya hesabına ortak olmak istenmesi: En rahatsız edici şiddettir. Sosyal medya şifrenizi isteme veya çalma yolları bulunması; bunun sonucunda hesaplarınızı kullanmak istemesi bir diğer dijital şiddettir. Söylemeye gerek yok, birbirine güven problemi yaşayan çiftler arasında yaygındır. Ortak kullanılan hesapları bundan hariç tutabiliriz. Sıkıntının oluştuğu platformlar: facebook, instagram, twitter...

Sürekli mesaj atılması veya arama yapılması: En itici dijital şiddettir. Karşılık vermediğinizde aranmaların ve mesajların daha da artması rahatsız edici bir tacizdir. Sıkıntının oluştuğu platformlar: telefon, sms, whatsapp, ....


İstenmeyen şeylerin paylaşılması:Hoşunuza gitmeyecek veya sizi utandıracak şeylerin paylaşılması. Mesela çirkin çıktığınız bir fotoğrafınızın uyarmanıza rağmen paylaşılması ve etiketlenmeniz. Veya özelde mesajlaşmak, konuşmak varken direk duvarınıza tuhaf şeyler yazılması. Sadece arkadaşlarınız değil Facebook'u yeni keşfeden göbekli dayınız veya sürekli Mevlana'nın sözlerini paylaşan teyzeniz de bunu yapabilir.

Telefonunuzun karıştırılması: Sizi kontrol etmek için arama, mesaj ve fotoğraflarınıza bakılması. Sizden sürekli konumunuzun gönderilmesini istenmesi birer dijital şiddettir.

Aileniz, eşiniz, dostunuz da bunu yapıyorsa maruz kalmayın, maruz kalacak durumları da kendiniz yaratmayın tabii. Uslanmak bilmeyen bi stalker olmayın, veya online buddy olmayın, sanal olarak (aldatmanın her türlüsü kötü) aldatma yoluna gitmeyin ki bu tip şeylerle de karşılaşmazsınız sanırım..

iyi niyetli olduğunuz her alanda kollarınızı açıp içinde bulunduğunuz 1,5 metrekarenin kendinize ait özel alanınız olduğunu unutmayın..

Bu davranışları haksız yere size gösterenlere de seviyor, kıskanıyor diye tolerans göstermeyin. Hiç bir bağın bu şekilde güçlendiği veya kurtarıldığı bugüne kadar görülmedi..


3/12/2017

Fotoğrafını çekmek için neredeyse yine düşüyordum.
Çiçeklerin çok güzel. Terminal köşesinde kendini göstermen takdire şayan..Meyve olduğunda da tutup çok sevdiğim çağla oluyorsun.
Fakat söyler misin, mart ayının ilk soğuğunda donacağını bile bile hava artık güzel oldu deyip niye açıyorsun?


3/11/2017

-Hastanın nesi oluyorsunuz?
-Bilmem..bilmiyorum. Çoğu şeyi olabilirim. Hiçbirşeyi de olabilirim.



+Ne iş yapıyorsunuz Ebru Hanım?
-Kendi evimde HB'yim.
+HB?
-House Bachelorette.
+Ev hanımı anlamında mı?
-Ev kızı anlamında.

Olur mu? Bence olur..