5/24/2013


''Mey biter saki kalır, Her renk solar haki kalır, Diploma insanın cehlini alsa da; Hamurunda varsa eşeklik, baki kalır...''



Tüm bildiğin özelliklerini tamamen unutup, onu otobüste gördüğünü hayal et. 
Bakar mıydın? 
Cevabın evetse, geçmiş olsun. Değilse sal gitsin.

eve seninle dönüyorsam, evden seninle çıkıyorsam.. o zaman sen bi ayakkabısın?


soran olursa huzurdan öldü dersiniz, e mi?


kadınlar tehlikeli.. kendimden biliyorum!


sabır, sen büyük bi erdemsin


jager-çeği söylerim, ya da nasıl istersen ;)



istesen de anlayamazsın


Sen hiç apartman kapısı kapandığında ayak seslerinin kapıya doğru gelmesi için dua ettin mi?

Her telefon çaldığında ‘umarım bu kez o arıyordur’ hissiyle koştun mu?

Her mesaj geldiğinde yüreğin ağzına geldi mi, acaba şimdi ne söyleyecek diye?

Dünya çirkini bi köpeğe bakıp bakıp ağladın mı?

Karşılaşma umuduyla sevdiğin insanın evinin civarında aptal aptal dolaştın mı?

Sen bi insanın ellerini özledin mi hiç? Ellerini, ellerinin içine koyup sadece bakmayı istedin mi?

Sen hiç iftiraya uğradın mı? Yapmadığın şeyler için defalarca suçlandın mı?

Sen hırpalanacak kadar dürüst olmak ne demek biliyor musun? Bunun kıymetini anlayacak kadar büyüdün mü?

Sen hiç birinin annesinin fotoğrafına bakarken, ona sarılma isteği duydun mu?

Sen sırf karşındaki insan sana ‘bana iyi gelmiyorsun’ dediği için onu bir daha arayamayacak hale geldin mi?

Biri sana ‘çok üzgünüm’ dediğinde, aslında zerre üzgün olmadığını hissettin mi?

Hayatında her şey yolundayken sırf senin gitmen için ‘ben iyi değilim’ diye yalan söyleyenine rastladın mı hiç?

Sen hiç onun okumayacağını bildiğin halde sayfalarca yazı yazdın mı?

Sonra gelmiş bana ‘seni anlayamıyorum’ diyorsun. Anlamazsın tabi. Bak, ben seni gayet iyi anlıyorum. Beni anlayamamanı bile anlıyorum.

Sen beni istesen de anlayamazsın.

iyi ki gelmedin

Bir ilişkiyi kurtarmak için çok çabalamam ben. Bitmişse bitmiştir. Net. Ama o ilişki yarım kaldıysa, onu bitirmek veya yeniden başlatmak için günlerce uğraşabilirim. Belirsizliğin insanı değilim ben. Aslında eski sevgiliyle barışınca kaldığımız yerden değil, kandığımız yerden devam ediyoruz. O yüzden ben öyle planlar kurmuyorum. Benim için başlanacaksa sıfırdan başlanacak; kaldığı yerden devam edecek olsa, zaten bitmezdi o ilişki.

Çoğu zaman bu tek taraflı da olmuyor mesela. Sen ‘tamam’ diyorsun ‘bitmiş artık’ Sonra karşındaki de bunu onaylamasına rağmen, bi kaç gün sonra mesaj atıyor. Sitem ediyor, hesap soruyor. Ba ba ba ba baaa. ‘Be arkadaş, madem sen de vazgeçemiyorsun niye bu zalımlık’ diye çemkiresim gelse de dudaklarımdan dökülen cümleler çok farklı oluyor. ‘Bak sen de vazgeçsen aramazdın beni şimdi, bi yüz yüze görüşüp konuşsak daha iyi olmaz mı?’ gibi.

Bir de sen hatanı, pişmanlığını kabul ettikçe karşındaki kat kat üstüne geliyor ya.. O zaman kendimi sikesim geliyor işte. Ulan zaten kabul etmişim, boynumu bükmüşüm. Ne sikime bi daha bi daha hatırlatıp yoruyosun bizi? ‘Siktir git amk seninle işim olmaz’ de bitsin. Ama diyaloglar böyle:

Tamam istemiyorsan aramam bi daha.

Ya gene götünden anlıyorsun, ben öyle demedim.

E tamam, görüşüp konuşalım o zaman. Böyle olmuyor.

Hayır seni görmek istemiyorum ben.

Tamam bi daha rahatsız etmem o zaman.

Beni rahatsız etmiyorsun.

“Ne istiyosun amk ne ne neeeee?” diye evde saçımı başımı yoluyorum sonra. Ben ki Sezen Aksu hiç sevmem, kulaklarımda ‘ne böyleğğğ senleğğğ, ne de sensiiiiiiğğğz’ cümleleri yankılanıp duruyor işte o anlarda.

Mesela ben en büyük intikamları ‘ben intikam almam’ diyen insanlardan duydum. Bu cümleyi birinden duyduysanız arkanıza bakmadan kaçın. Ebenizi sikecek çünkü, bilginiz olsun.

İşte bu ilişki denen şey, bitti deyince bitmiyor. Bitmedi deyince bitiyor. Murphy’nin oyunları falan. Sonra baktım götümü de yırtsam adam anlamıyor. Ben de Allah’a yöneldim. Dua ettim, dine döndüm. Kendi içimdeki iyiliği keşfettim. Kendi mutluluğum için adımlar attım. Mum yaktım. Çaput bağladım. Amuda kalktım.

Her gece ‘hayırlısıyla olsun’ diye dua ettim.

Belli ki hayırsızın tekiymişsin, iyi ki gelmedin.

İçmeyin. Sevmeyin. Hiç olmadı içer gibi sevmeyin.



Hepsinin ayrı mutluluğu ayrı hüznü vardı tadında aşklarımın..


Birisi bira gibiydi, böyle mutluydun onunla sohbet ederken. Kahkahalar yükseliyordu bir şeyden bahsederken. Bana o kadar aşık görünüyordu ki, o bakışlarını söküp alasım geliyordu bazen. Karmaşık hayatında benimle huzuru aradı, bulamadı tabii. Önce kendi içinde bulup hesaplaşacaktı çünkü, sadece benden beklemesi bencillikti. Onca zaman sonra sadece bana aşık olduğu anları hatırladım ben, gülümsedim. Bazen çok kızdım ona ama çok geçmeden geçti.

Birisi şarap gibiydi. Romantik, sakin, mumlu böyle, huzurlu.. Aşktı o mesela, gözlerinin içine bakarken kaybolmak, yeniden doğmak, bakarken sarhoş olmaktı. Sükunetini sevdiğim adamı, sükunetle sevemedim ben hiç. Hep şiddetliydi sevgim, o öpeceğim diye beklerken ben ısırırdım yanaklarını. Böyle yapmamı sevmiyordu biliyordum ama dayanamıyordum işte. Zerre romantik değildim, biliyordu. Aşıktı diye katlanıyordu o da. Sonra onun da huzurunu bozdum, dayanamadı. Gitti. İyi de etti, yoksa beni de başka yere sürükleyecekti. Sadece beyaz şarap kokusu aldığımda burnumda sızısı kaldı, bir de fotoğrafları. O kadar.

Birisi rakıydı. Sertti, öyle şişede durduğu gibi durmuyordu işte. En sevdiğimdi rakı, en kişilikli içkiydi benim için. Kokusuna aşık olup içmek istediğim tek şey rakıydı şimdiye kadar çünkü, ilki rakıydı çünkü. İki üç dublede dünya tatlısı bir aşktı ama o kadar çok seviyordum ki, hep önümü göremeyene kadar içmek istiyordum. Ama bünyem kaldırmıyordu, sonra başımı kaldıramıyordum klozetten. Kusuyordum, içim almıyordu çünkü. Kabul etmiyordu. Çok aşık oldum önce ama çabuk geçti. Rakıydı bu, aşk olamazdı. Aşkla kalamazdı. Rakı sevmekti çünkü. Özlemek değil hasretti. Yerini öyle güçlü bir sevgi aldı ki, ben bile neye uğradığımı şaşırdım. Şarap vardı, bira vardı öncesinde. Midem zaten bulanmıştı. Gitti, gitmesini istedim çünkü. Artık bünyem kaldırmıyordu, onunki de kaldırmıyordu. Bünyesi hassastı, beni kusarken görmesini istemiyordum artık.

Sonra ben hep rakıyı sevdim. Uzaktan. Hiç anlatamadım. Enerji votkanın, maymunun, mahşerin bilmemkaç shot’lısının tadına baktım. Ama bünyem almadı, kafam almadı. Hiç anlatamadım ona. Aylarca beklemiş ve diğer tüm alkollerden arınmıştım. Ama rakının bildiğim eski samimiyeti yoktu artık, başka bi yolu seçmişti. Ben onu artık şişedeyken sevmeliydim.

Hiç bilmedi, ondan sonra ben hiç rakı içmedim.

İçemezdim. Onsuz içemezdim. İçemedim.

bencillik


İlk gördüğümde söylemiştim: “Benim masumiyetimi geri verecek adam bu, hissediyorum”

Beni tek bir an bile yanıltmadı.

Değişiyordum, değiştiğim şeye alışmama rağmen bi türlü sevmiyordum. Küçük hesaplar yapmak, plan kovalamak falan benim işim değildi çünkü. Onlar; her şeyden vazgeçen, artık hissedemeyen, sadece mantıkla yaşayan varlıkların doğruları olabilirdi. Benim değil.

Özlemiştim. Birine gerçekten sarılmaktan çok, kendime sarılmayı. Birinin gözlerindeki masumiyeti görmekten çok, aynayla barışmayı. Utanmayı. En çok da utanmayı.

Bana hepsini geri verdi. “Al. Sen busun. Başkası gibi davranma artık” der gibi. Üstüme yakıştığı gibi. Onun yakıştırdığı gibi.

Şimdi ne yapsam eğreti durmuyor. Şimdi adımın hakkını veriyorum. Şimdi kendimi hatırlayıp, özüme dönüyorum. Şimdi iyi hissediyorum. Şimdi doğruyu yanlışı sorgulamıyorum. Hayatta bazı şeylerle ilgili bakış açısı değil, tek doğru var. Artık çok iyi biliyorum.

Neyse. Çok bencilce konuştum. Beni, bana, kendim dedim durdum.

Bencillik ettim ama benim için hayatımın en güzel bencilliğiydi.

Çünkü:

Önce sen beni bana verdin, sonra ben kendimi sana.

Doğrular

İnsan sevince, güvenmek isteyince gerçekten başka hiçbir şeye ihtiyaç duymuyor. Hayat boyunca tüm hisler ‘istemekle’ başlıyor. İstersen seversin, istersen nefret edersin, istersen barışır, istersen kavga edersin.

Mesela güvenmek; karşındakinin tavrından ziyade, senin isteyip istememenle alakalı bi konu. Gerçekten güvenmek istemeyen, sürekli aldatılacağından korkan insana bi çift sözüm var: ALDATILACAKSIN BEBEĞİM. Çünkü insan psikolojisi böyle sikko işte. Kendi korkuların yüzünden karşı tarafa gösterdiğin tavırlar, onu bi şekilde o yöne itiyor. Sonra ‘niye bunlar hep benim başıma geliyo yeaaa’ diye ağlarsın, çok normal.

“Ha düzgün insan var mı?” diyeceksin. Cevap veriyorum: Evet. Ama sen o düzgün insanı nerelerde aradığına dikkat et. Arkadaş ortamın, doğruların, en yakınlarına dikkat et. Çünkü bi yerdeki hafif bi kırık, seni yanlış bi dünya şeye itebilir. Farkında olmadan o dünyada anlık mutluluk öbekleriyle yaşamaya alışırsın ama yanlıştır işte. Doğru yolda yürüyen insanlara da anlam veremezsin. Çünkü o taraftan bu tarafa bakmak zordur ve kimse zoru sevmez.

“Şimdi sen doğru yolda olduğunu nerden biliyosun güzelim, kime göre neye göre doğru?” diyen moronlar olacaktır. Onlara da şöyle söyeyeyim; her iki tarafta da oldum. O yüzden doğruyu yanlışı bırakın da ben bileyim.

Öperler.

başka birşey

Bi anda masadan kalktım, lavaboya gideceğimi söyledim. Muhtemelen üşüdüğüm için çişimin geldiğini düşünüyordu. O kadar heyecanlıydım ki çişim bile gelmiyordu aslında. Lavaboya gidip hızlıca kapıyı kilitledim. Kafamı kaldırıp aynaya baktım. Aynı amerikan filmlerindeki gibi seslice konuştum: “çok seviyorum lan, çok çok çok.”

Adam.

İyi ki buldun beni. İyi ki buldum kendimi.

Ben kendimi keşfetmiş biriyim. Aşık olunca nasıl, nefret edince nasıl, özleyince nasıl, unutunca nasıl hissedeceğimi biliyorum. Her duygumun karşılığı, yaşanmışlığı var.

Bu başka ama. Bu çok başka. Sen başkasın.

Hayatım boyunca kimseye altını dolduramadığım bir şey söylemedim. Hissetmediğim hiçbir sözü, hiçbir cümleyi sarfetmedim. Hislerimi hiçbir zaman başka kelimelerle anlatmadım. Hep nettim. Patavatsızca net.

İnsan eşini bulunca anlıyormuş.

Ben anladım.

Seni sevdiğimi düşünürken, içimin suyu gözlerime doluyor. Öyle saf, öyle temiz seviyorum.

Öyle temiz sevdirdin adam. Öyle sevdim adam.

Sen yokken kolum bacağım eksikmiş gibi. Ben ki yalnızlıkta kendimi bulan, iyi hissettiğimi düşünen bi insandım. Şimdi sen yanımda yokken bi işe girişsem yapamazmışım gibi geliyor.

Sen yanımdayken her şeyin çaresi varmış gibi.

Seviyorum adam.

Çok seviyorum.

hepsi geçti.


Hani ağladım ya. Hani insanlar beni üzdü diye çok ağladım ya.

Hani saçma sapan şeylere kafamı takıp kendimi daha çok üzdüm ya.

Dünyanın sonu gelmiş gibi hissettiğim anlar oldu ya.

Uzay boşluğuna düşmüş gibi yalnız ve çaresiz kaldığımı sandığım anlar oldu ya.

Hepsi geçti.

Geçen gün bir hastahanenin acil servisine hüngür hüngür ağlayan 20’li yaşlarda bi kız geldi. Annesi, kendisinden daha uzun boylu olan kızını toparlamaya, sakinleştirmeye çalışıyordu ama muhtemelen başa çıkmadığı için hastahaneye getirmişti. Kız hıçkıra hıçkıra ağlarken dudaklarından dökülen şu cümleyi duydum: Anne, insanın sevgilisinin ölmesi çok kötü bi şeymiş anne..

Günlerdir aynı şeyi düşünüyorum.

Kimse ölmemişti.

Onca zaman boşuna üzülmüştüm.

Her şeye çare bulunurdu çünkü kimse ölmemişti.

İnsanın sevgilisinin öldüğünü düşünmesi bile içini yakmaya yeterken, bunu yaşamak tarif edilemez bi acı olmalıydı..

Kimse ölmemişti, iyi ki ölmemişti.

Hepsi geçti.

bunun adı yok, bunun adı çok.



Yara aldım. Çok yara aldım. Sonra hepsini kendi kendime sardım. Sarmak zorunda kaldım. Derdi açanda derman bulmak kısmet olmadı hiç.

Hep ‘ben’ demeyi seven insanlar tanıdım. ‘Anlıyorum’ demediler bana hiç ‘anlıyor musun?’ dediler. Anlıyorum diyen de anlamadı zaten.

Yeri geldi acı çekmeyi sevdim. O kadar sahte insanlar tanıdım ki, gözlerimin içine baka baka yalan söyleyeceğine kalbimi paramparça etsin ama doğruyu söylesin istedim. Söyleyeni sevdim, o acıyı sevdim. Sevmek zorundaydım çünkü. Elimde hiç değilse tek bir doğru vardı. ‘Dürüstlük’

Karanlık gündüzler yaşadım. Geceler gündüz oldu bana. Sağımı solumu kaybettim. Aynaya baktım, kendimi tanımadım. Ama ne olursa olsun, hayatımın her döneminde tek bir doğrum vardı. ‘Dürüstlük’

Bakma, ben de çok kalp kırdım. Dürüsttüm, ölümüne dürüsttüm. Bu yüzden çok kaybettim, çok üzdüm. Babamın en sevmediği huyunu almıştım işte. Dürüstlük. Herkes seni sevsin diye yavşak olmalıydın çünkü. Herkes beni sevsin isterdim elbette ama yavşak olacağıma düşmanım olsun daha iyi dedim. Hiç pişman olmadım. Yavşak olmadım.

Kalbimde ne varsa dilime döktüm. Belki de böyle ayakta durdum. Böyle hayatta kaldım. Düşündükçe üzüldüğüm zamanlar oldu ama hiç kalbimi acıtmadı sonraları.

Sakinledim, sadeleştim. Tam da olmak istediğim gibi.

Sonra bi zeytin gözlü sevdim. Aylar sonra bile bir bakışıyla içimi titretebilen bi adam sevdim. Çok sevdim.

Ben hayatım boyunca istediğim her şeye sahip oldum.

Sonra bi baktım birine ait olmuşum ve o adama ait olmak dünyada sahip olunabilecek en güzel şeymiş.

Geceleri çok düşündüm. Onu düşündüm, kendimi düşündüm.

Bir hayatım daha olsaydı.

Bi şansım daha olsaydı eminim.

Yine onu severdim.

böyle bi erkek hiç yaratılmadı.


Erkek olsaydım, sevdiğim kadın dolabını açtığında ‘sen her halinle güzelsin’ yazısıyla karşılaşırdı.

Evdeyim diye yalan söyleyip 10 dakika sonra aşağıda seni bekliyorum diye mesaj atardım.

Onu sadece 1 saat görebileceğimi de bilsem onu düşünerek yollara düşerdim.

Ağlatmazdım. Ağlıyorsa tutup göğsüme basardım.

Onu sevdiğimi ona sürekli söyler, hatırlatırdım.

Sorunlarımız olduğunda kestirip atmak yerine sarılır, geçecek hepsi derdim.

Haftasonu planımızı yaptım, sen yanına bir şeyler al sadece derdim.

Kalbini paramparça edeceğimi de bilsem, onu kandırmak yerine her şeyin gerçeğini delikanlı gibi söylerdim.

Bi sebepten erkek olmadım. Böyle bi erkek olsaydım eğer, beni tanıyan kadın benden sonra kimseyle mutlu olamazdı.

Belki de bu sebepten böyle bir erkek hiç yaratılmadı.

öyle değil.
















Çok sevmek ne demek biliyor musun?

Bencil olmamak demek mesela. Her anlamda.

Sen her şeyini paylaştığın, onun mutluluğu için
elinden geleni yaptığın insanı en zor durumda bencilliğinle üzmeye devam edersen.. Kusura bakma canım benim, o dediğin sevgi değil takıntı. Hep yanında olsun istemen senin bencilliğin o saatten sonrası.

Ne mi diyorum?

Onu üzdüğünü bile bile sırf yanında olsun diye yanında kalmasını istemen. Onun ideallerine, geleceğine uygun olmadığını göre göre kendi doğrularınla yaşatmaya çalışman. Evet biliyorum bunu ilişki içinde fark etmek çok zor. Bencilliği seviyoruz çünkü biz. Sadece yanımızda olsun, biz mutluysak olsun. O mutsuz olsa da olsun.

Eşimizi, dostumuzu, sevdiklerimizi bu bencillikten kaybediyoruz işte. Aslında bilsek onlar mutsuz ve biz onların idealleri için bir şey yapamıyoruz. Bıraksak bi yoluna.. O zaman ne kapıları sertçe kapatmak zorunda kalırız, ne de dönülmeyecek yollara gireriz.

İşte böyle dışarıdan bakınca ne güzel anlatılıyor ne güzel anlaşılıyor da gel gör ki yaşayınca hepimiz aynıyız işte.

Hayat.

Tuhaf.

istediğin gibi!



Basittim.

Peşinden koşmak zorunda olmadığın, derdini anlatmak için saatlerce çabalaman gerekmediği kadar..

Bana şarkılar yollamadın, başkalarına yolladın belki de. Kavga etsek de bilirdin, sarılsak bi gülsen geçerdi hepsi.

Bana öyle derin derin yazılar yazmak zorunda hissetmedin hiç. Haklıydın, hep buradaydım işte.

Bi gün olsun gözlerimin içine bakıp güzel olduğumu söyledin mi? Ne gerek vardı ki, her şey güzellik değildi. Ben de güzel değildim zaten.

Koruyup kollardın önceleri artık öyle davranmıyordun. Nasılsa ben hallederdim değil mi? Şimdiye kadar sen yoktun ki.

Huzurla uyumanın tadını unuttum.

Kapıyı da kilitlemiyorum artık.

Her şey istediğin gibi işte.

İçindeki hayvan benimle ortaya çıktı..

Keşke sen de bu kadar sevmeseydin.

9 ay 10 gün

İçimde büyüttüğüm çocuk. Şefkatle beslediğim, birlikte büyüdüğüm çocuk.

Ağlıyordum çok fazla. Sebebi bilinmiyordu ki yıllardır işte. İçinde bir çocuk varsa, duygusal oluyordun fazlasıyla. 9 ay 10 gün boyunca ilk günkü hevesle sevdim. İlk günkü hevesle istedim. Müthiş bir armağandın hayatıma.

Attığın her tekmede gülümsedim. Canım acıdı ama gülümsedim. Büyüyünce geçecekti hepsi.

Herkes bilsin istedim, herkese söyledim 9 ay 10 gündür içimde büyüttüğüm sevdayı. Gurur duydum, mutlu oldum. Erken dediler, olmaz dediler. Olur dedim. Taşıyacağım, büyüteceğim içimde onu dedim.

Herkese ve her şeye karşı savundum seni. Bizi.

Bu gün tam 9 ay 10 gün oldu. Ölü doğdun.

Aslında hiç olmamışsın, aslında hep ölüymüşsün orada. Ben yaşatmışım seni aylarca. Beni de hasta etmişsin hatta. Neredeyse beni de öldürüyormuşsun.

Yaşıyorum diye sevinemedim. Aylarca içimde biri yaşıyor diye sevinmiştim. Nası heyecanlıydım birbirimize muhtacız diye. Hiç yokmuşsun sen aslında. Orada öylece durmuşsun bedeninle. Hiç olmamışsın.

İnsanın zoruna gidiyor. 9 ay 10 gün boyunca olmayan bir şeye inanmak. Verdiğini sandığın her tepkinin yalan olduğunu öğrenmek..

Bir gün birinin içinde büyüyüp doğarsan çocuk, sevmek nedir anlarsın. Doğduğunda hüngür hüngür ağlayarak anlayacaksın.

Ben çok isterim, bi gün sen de ‘sevmek nedir’ bil. Ama kimsenin canını yalanlarınla yakma çocuk. Seninki bir kere yanacak. Ölmek isteyeceksin. Nasıl bir boşluğa düştüm diyeceksin. Her şey anlamsız, her şey o kadar boş gelecek ki. Güvenmeyeceğim diyeceksin. Bir daha asla diyeceksin. Aylarca kendine gelemeyeceksin. Kaybettiğin için çok üzüleceksin bi gün.

Bi zaman sonra sevmek bu değilmiş, bu bencillikmiş diyeceksin. Sevmek, karşındakini mutlu edemediğini fark edip, gitmesine ses etmemekmiş. Bileceksin. Birini sevmek, gerçekten onun mutluluğuna izin vermek demekmiş bileceksin. Senle ya da sensiz. Ha sorarsan, ben seni mutlu ederdim adım gibi eminim çocuk. Ama sen benimle mutlu olmak istemedin.

Yaşa çocuk. İyiyi, kötüyü, aşkı, nefreti, sevdayı, kara sevdayı. Sonra daha ilk görüşte birinin senin hayatına ne anlam katacağını, neler alıp götürebileceğini bilirsin.

Ben yaşadım. Her şeyim gitti. Her şeyim. Sen hayatım dedin, ben senin hayatın değildim. Ben her şeyim dedim, sen benim her şeyimdin.

Ve bir daha kimseye içini dolduramadığın cümleler kurma, sözler söyleme.

Ben seni sevmekten hiç utanmadım. Utanmıyorum senin gibi çocuk.

Büyü çocuk.

En kötüyü gör ki, en iyinin kıymetini bil.

Anlayacaksın.

Zor olacak ama anlayacaksın.

Madalyonun iki yüzü

ÜSTÜNDEN ZAMAN GEÇINCE HER ŞEY GIBI DEĞERSIZ OLACAKLARDI. BEN DE YAZDIM, HEP DEĞERLI KALSINLAR DIYE.



Saçlarımdaki beyazlar çoğaldı işte.

Geceleri uyuyamaz oldum. Ki bilirsin uykuyu çok severim.

Gülüyorum. Zaman zaman gözlerim doluyor ama gülüyorum.

Bir sürü yeni insanla tanıştım. Tanıştım ki onların hikayesini dinleyip kendimi unutayım.

Olmadı.

Yine en çok ben anlattım. Yine hep ben üzüldüm.

Yürürken birden bir şarkı duydum yolda, hüngür hüngür ağladım.

Ama ölmedim.

Çirkinleşmedim, kendimi kaybedip sağa sola saldırmadım.

Eve gelmek istemedim hiç.

Ama ölmedim işte.

Ölmek neyse artık.

5/20/2013

Hem tertemiz vicdan sahibidir, melektir, hem de hayvan..


Baya bi zaman önce arastirmacilar bu konuyu bilimsel ve tip'en cözmeye calistiklarini tv'de izlemistim. Bi insan baskasindan hoslanip asik oldugu zaman, kanda hormonlar degisiyormus (dopamin, feretenon, vs.). Yani kandan birisinin asik olup olmadigini tespit edebiliyorlar. Bunun süreside ortalama bes ay ve en fazla iki sene sürebiliyormus. Ask buymus?


Hz. Mevlana'nın evrensel bakış açısını anlatan bir sözü:”Allah'ın yarattıklarından üçüncü kısmı ise insanlardır, âdemoğullarıdır! Bunlar; yarı yaratılışları bakımından melektirler, yarı yaratılıştan bakımından da eşektirler!


İnsan; yaratılışı gereği, eşek olan yarısı ile aşağılıklara, belden aşağı duygulara meyleder. Melek olan öbür yarısı ile de başı göklere yönelir, yücelikler arar, akla uygun şeylere kendini verir.


Hakk'ın yarattıklarından ilk iki kısım, yani meleklerle hayvanlar, zıtlarla uğraşmaktan, savaşmaktan uzak, rahat ve huzur içinde, kendi normal hayatlarını yaşamaktadırlar. Fakat üçüncü kısım, yani insan ise, iki zıt huy sahibidir: Hem tertemiz vicdan sahibidir, melektir, hem de hayvan! Bu yüzden de aklı ve şehveti ile uğraşıp durmaktan azap içindedir.”


Gururumdan, sinirimden, sana aci verdigim zaman, dile kolay olup yüregime zor olup, ardindan geri aciyip üzülüyorum. Icimdeki cocuk olan esek incidiginden yapiyor ve sonra ben üzülüyorum. Bunun iyi bisey olmadigini biliyorum. Komik bir durum denilenebilir ama degil.



Ayni dili konusan degil, ayni duygulari paylasanlar anlasabilirmis Merve!!!



Demedim mi sana, gitme oraya; seni tanıyan, bilen ben'im ancak;


şu yokluk serabında hayat pınarın ben'im.


Kızıp uzaklaşsan da yüz yıllık yola gitsen, sonunda dönüp gene bana gelirsin;


son durağın ben'im demedim mi?


Demedim mi sana, dünyanın süsüne razı olma;


senin razı olacağın otağın ressamı ben'im ancak.


Demedim mi sana deniz ben'im, sen bir balıksın;


karaya gitme; arı duru denizin ben'im ancak.


Sana, kuşlar gibi tuzağa gitme;


haydi gel, kolundaki, kanadındaki kuvvet ben'im demedim mi?


Demedim mi sana, keserler yolunu, soğuturlar seni;


ateşin, coşkun, sıcaklığın ben'im ancak.


Demedim mi, yakıştırırlar sana kötü kötü sıfatlar; sen olursun kaybeden;


halbuki sıfatlarının kaynağın ben'im ancak.


Demedim mi sana; "kulun işi gücü hangi sebeple düzene girer acaba?" deme;


sebepsiz, cihetsiz yaratıcı ben'im ancak.


Gönlünde bir ışık varsa bil bakalım, nerede evinin yolu;


Tanrı sıfatlıysan eğer, bil ki ev sahibin, efendin ben'im ancak.



Hz. Mevlana'nın evrensel bakış açısını anlatan bir sözü:”Allah kadını erkek onunla huzura kavuşsun, rahatlasın, ona eş olsun diye yarattı, Hz. Âdem nasıl olur da Hz. Havva'dan ayrılabilir?


Erkek, yiğitlikte Zaloğlu Rüstem olsa, kahramanlıkta Hz. Hamza'yı bile geçse, kendi kadınının esiridir. “



Iyi sabahlar