8/01/2013

Şehirli kadınlar.

Evet. Benim de içinde olduğum, karmaşanın ortasında büyüme çabasına girip sonra da aslında istediklerinin hissiyattan ziyade gereksinim olduğunu fark eden kadınlar.

Mutlu olamıyoruz. Çünkü kadın olamıyoruz. Çalışan, kendini geçindirecek parayı kazanan, en az erkekler kadar başarılı olmaya çalışan kadınlar. Şartlar itibariyle erkek gibi büyüyoruz. Normal şartlarda bir erkekten beklentimizi zaten kendi kendimize tamamlamış oluyoruz. Ama kadınız ya, içgüdüsel olarak bir erkeğin korumasına, kollamasına ihtiyaç duyuyoruz.

Bu ihtiyaç itibariyle evlenmek, ilişki sürdürmek, mutlu olmaya çabalamak istiyoruz. İlişkilerimiz sürmüyor. Her şey gerçek bir kadın-erkek ilişkisi gibi olmuyor. Çünkü kadın, mevcut durum itibariyle kadın gibi davranmayı unutuyor. Erkek gibi davranıyor ve erkekte eksik olan vicdanı bu erkeksilikle tamamlamaya çalışıyor.

Keza erkekler de öyle. Kadının sırtından, bilgisinden, çevresinden beslenen adamlarla dolu ortalık. Kadın başarılı, paralı, güçlü olunca bu sefer erkek de rol değiştiriyor. Bu sefer erkek sırtını yaslamak istiyor. Erkek, erkek olduğunu unutuyor. Elbette hayat müşterek ama erkek bu durumda bunca zaman işleyen yapıdan sapıp, bunu ‘zamanın getirisi’ olarak adlandırıyor.

Şehirli kadınlar, neredeyse her şeye sahip. Bir tek çocuk sahibi olamıyor. (Aslında o bile mümkün artık) Ama toplum baskısı ama elalem ne der zırvası yüzünden bi noktadan sonra ‘mantık evliliği’ yapıyor. Geçinemediğinden değil, parası olmadığından değil, aşktan hiç değil zaten. Aşkla evlenen bile zar zor mutlu oluyor. Kadın şikayet etmese bile, kadının gücü adamı yoruyor bi noktadan sonra.

Erkekler olmadan da olmuyor ama. İçgüdüsel çünkü. Korunma, kollanma, sahip çıkılma hissiyatı. Özellikle babasız büyümüş, anne-babası ayrılmış kadınların iş hayatlarındaki güçlü duruşu, işin duygusal kısmında işlemiyor. Fiziksel ve duygusal olarak kendini mutlak bi noktada eksik hissediyor. O eksikliği tamamlamak üzere bir adama ihtiyaç duyuyor.

Adam adam olmadığından, kadının da aşktan dili yanıyor. Aşk bu neden pişmanlık hissiyatı oluyor? Neden nefretle anılıyor o insanlar?

Diyeceğim odur ki, çok zor değil. Kadın her şeye daha duygusal bakan bir varlık olarak hiçbir zaman tamamiyle hissizleşemiyor. Aşık olunca yine 9 yaşındaki bi çocuktan farksız oluyor. Bu durumda iş adama düşüyor. Bir erkek, gerçekten bir erkek gibi davrandığında, kadın da sapına kadar kadın oluyor.

Çünkü biz koca şehirde erkekçe büyüyoruz. Kadın olduğumuzu hissedemezsek, ne istediğimizden emin olabiliyoruz ne de size istediğinizi verebiliyoruz.

İnsan olun. Adam olun lan!



7/31/2013

sizden sonra bayım..

Sizden sonra çok mutlu oldum bayım.

Bir sürü arkadaş edindim, hani diyordum ya artık yeni insanlar tanımak istiyorum diye. Saatlerce sohbet edip bir daha karşılaşınca adını bile anımsayamadığım insanlarla tanıştım.

İçtim. Çok içtim. Çok eğlendim. İstiklal sokaklarında kahkahalarım yankılandı. Bunca yıldır içmediğimin acısını çıkarırcasına içtim. Her şeyi içtim.

Sizden sonra çok şey okudum. Bir sürü değişik kitap, blog, dergi.. Ayırmadan hepsini okudum. En çok da yazdım. Okuduklarımdan bağımsız hep yazdım. Kendimi hep yazarak anlattım.

İstanbul’un en güzel semtlerinde dolaştım. Kuzguncuk, Beyoğlu şimdi de Balat. Sizin semtinize hiç uğramadım. Bu kez ailenizin çalıştığı yerlerin önünden geçmemeyi tercih ettim.

Sizden sonra hiç üşümedim bayım. Öyle üşütmüşsünüz ki ruhumu, sonraki rutin gülümsemeler bile sıcacık yapmaya yetti.

İlginç değil mi? Anladım ki üşümek psikolojik bir şeydi. Kimseye sığınma ihtiyacı duymuyordum artık, o yüzden üşümüyordum da. Bunu fark ettiğimden beri hiç üşümedim.

Sizden sonra sevmeyi öğrendim. Sizin beni sevmeyişinizin öğretisiydi adeta. Bi insan severse ne yapmaz çok iyi öğrendim. Çok iyi öğrettiniz.

Sizden sonra bayım.

Sizden sonra hepsi.

Sizden sonra işte..