1/10/2013

ABeCe!

"Eğer bir ülkede yönetici olsaydınız, ilk olarak ne yapmak isterdiniz?" diye sorduklarında "Kuşkusuz dili düzeltirdim" diye cevap vermiş Konfüçyüs. "Çünkü ben de o kargaşaya dahil olur ve kendi amaçlarım için degiştirirsem, en fazla; halkı kaosa sürüklerim."

Türk alfabesindeki 29 harfin hangi sıra ile yer aldığı ve harflerin okunuşları 1353 sayılı 'Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun' da açıkça belirtilmiş.. gel gör ki, bir çok okur-yazar, makam sahibi, ilim ve bilim adamları hatta her partiden (ve benim de hitabetine, liderlik vasıflarına hayran olduğum en üst düzeydeki) bazı siyasiler dahil bu kanunun içeriğinden haberdar değiller. Haberdar olsalar sanırım, H'yi ha, F'yi ef, N'yi en, S'yi es diye seslendirmezlerdi!

Türkçe'de sadece 'K' harfi önüne hem a, hem e seslisi alır. Onun dışında bütün sessiz harfler kendilerinden sonra 'e' alarak seslendirilir... Böyle HA, HA , HA diyenleri duydukça tüylerim diken diken oluyor..! Yazımla çok uğraşmıyorum açıkcası (slm,ok,tşk, tmm da yazmıyorum tabii, uğraşmıyorum dediysem) ama hitap ediyorsun, ederken dikkat de et n'olur?

Bu da en ayıcıklısından ABeCe !


ne beni değiştir, ne bana uy, dırınım dırınım

say bakalım yılları bir hesaba vur 
hangi anı anında yaşadın
diyebilir misin ki tek doğru budur
bir düşün kaç kere ev bark döşedin !















1/09/2013

hiç susmayacakmış gibi konuşan iç ses!

Iki budist rahip ormanda yürümektedir, önlerine bir dere çıkar. dere kenarında bekleyen bir kadın vardır. kadın, dereyi geçemediğini, kendisini karşıya geçirip geçiremeyeceklerini sorar. rahiplerden biri, kadına yardım edebileceğini söyler. kadını kucağına alır ve dereyi birlikte geçerler. karşı tarafta kadını indirip, yollarına devam ederler. epey bir süre sonra, diğer rahip, kadına yardım eden rahibe 'o kadına neden yardım ettin? kadınlara dokunmamızın yasak olduğunu bilmiyor musun?' diye sorar. diğer rahip de 'ben kadını yere indireli çok oldu, ama bakıyorum sen hala taşıyorsun' der.

Uygulamada çözemeyeceğin hiçbir meseleyi kafanda halletmeye calışma. söylemek isteyip söyleyemediğin bisey oldugunda kendini gurursuz,kisiliksiz sayma,kendini suçlama, yargılama. Kaypaklıkla suçluyorsan uzak dur, eksikliğini hissetme! Taşıdığın yüklerden kurtul, evet!

Bilgisayarı kapat, çık balkona hava al, bas çığlığı gökyüzüne!


fikir müthiş!

Kargolar da otomata girdi 

Otomat belki de son yılların en hızlı büyüyen iş sahalarından biri. Ancak artık büyük montanlı işlerin de otomatlar üzerinden yürümeye başladığını görüyoruz. Örneğin, ilk olarak PTT tarafından kısa bir süre önce hayata geçirilen kargomatikler de girişimcilerin önünde yeni bir iş fırsatı olarak duruyor.


"hem adreste bulunamayan alıcıların ihbar kağıdı bırakılmış kargolarının 7/24 teslim edilebilmesi, hem de belli boyutlardaki kargoların kuyrukta beklemeden self servis gönderilebilmesi gibi iki işe yaraması planlanan, şimdilik 5-6 merkezde kullanılan ve deneme aşamasında olan cihaz. ihbar kağıdı bırakılmış olan alıcıların cep telefonuna 4 haneli bir şifre geliyor, ve kişi bu şifre il adı geçen merkezdeki kargomatikten kargosunu alıyor. ancak bunun için, dağıtıcının bir hata yapmadan doğru kargoyu doğru kutuya koymuş olması; cihazın herhangi bir arıza vermemiş olması, ve asıl önemlisi numeratörden numara almak için bile en az bir kişinin yardımına ihtiyaç duyan ve her postaneye geldiğinde aynı ihtiyacı yeniden duyan müşterilerin bu cihazı kullanmayı başarmış olmaları gerekiyor. personelsiz kargo teslimi gibi bir amaç ile kullanılmaya başlandı bu aletler ama tek başına kullanamayan insanlar için sürekli birilerinin postane önüne çıkıp kullanım klavuzu görevi yapması gerekebilir. 
yine de; yurtdışında yaygın bir kullanımı olan ancak türkiye'de ilk defa ptt'nin kullandığı bu cihaz, gerçekten yaygınlaşsa da işler biraz hızlansa; çok güzel olacağı kesin."

09.01.2013

Kaçmama şüphesi olanlar kaçarsa sorun kalmayacak

İlker Başbuğ niye içerde?

“Kaçma şüphesi var” diye.

Yunanistan’da görevli olan kurmay albaya gel dediler, geldi, akşama kadar kapıda bekledi, işimiz başımızdan aşkın sen en iyisi git dediler, Yunanistan’a geri gitti, işler hafifleyince gene çağırdılar, gene geldi, “kaçma şüphesi”yle tutukladılar. Gemisinin kasasında nakit üç milyon dolar varken, Libya’dan gelen var. ABD’den, İngiltere’den, Belçika’dan, Almanya’dan, Afganistan’dan gelen var. Kimi Hint Okyanusu’ndan geldi, kimi Aden’den, kimi Basra’dan... Birleşmiş Milletler görevini aksatma, tamamla, ondan sonra teslim ol dendi, yurtdışında 15 liman dolaşıp geldi, “kaçma şüphesi”yle hapse attılar.
*
Hal böyleyken...
İmralı’dakine ne demişiz?
“Seninkilere söyleyiver.
Türkiye’de durmasınlar.
Lütfen yurtdışına çıksınlar!”
*
Terör örgütü lideri dediğin Genelkurmay Başkanı’nın “orduya komuta etmiş birinin kaçma şüphesi olur mu?” diye soran mektubunu görmezden gelip, sansürleyeceksin. Sayın dediğin Apo’nun kamuoyuna hitaben “şüpheleri gideren” mektup yazacağını müjdeleyip, manşetten vereceksin.
Akıl tutulması hep vardı.
Şimdi artık...
Aklını kaçırma şüphesi var!

Yılmaz Özdil - 09.01.13


_______________

Toplum, AKP’nin kimlerle pazarlık masasına oturduğunu bilmeli!..

Ekim 2007…
Başbakan Erdoğan, PKK Terör Örgütü’nün para kaynaklarının başında uyuşturucu kaçakçılığının geldiğini, dünya kamuoyuna şu sözlerle açıklıyor:
“Uyuşturucu pazarlamasıyla sağlanan parasal kaynaklar, terör örgütüne akmaktadır!”
Başbakan’ın bu açıklamasından iki gün sonra, Amerikalı Federal Savcı Susan Hayden, PKK’nın uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili bilgi ve belgeleri almak için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nü ziyaret ediyor.
Çok geçmeden 5 Kasım 2007’de, Beyaz Saray’da Başkan Obama ile görüşen Başbakan Erdoğan, beraberinde getirdiği PKK’nın kaçakçılık ve kara para dosyasını, Başkan’a veriyor.
* * *
Şimdi biraz geriye, 21 Temmuz 2006’ya dönüyoruz…
Paris, Fransa…
Polis, Eşref Y. ve Cemal A. adlı kişileri, 300 bin Euroluk banknotları Amerikan Doları’na çevirmek isterken gözaltına alıyor.
Soruşturma sırasında 5, 10 ve 20’şerlik banknotlardan oluşan paralarda eroin izlerine rastlanınca, bu kişilerin ev ve işyerlerinde aramalar yapılıyor.
Aramalarda terör örgütüne ait bazı belgelerin yanı sıra, çok sayıda banka dekontu ve telefon numarası bulunuyor.
Soruşturmayı derinleştiren Fransız Polisi, Eşref Y’nin, terör örgütü üst düzey sorumlularıyla temas içinde olduğunu, Cemal A’nın ise PKK’nın bu ülkedeki 250 kişilik kadrosunda yer aldığını belirliyor.
* * *
Soruşturmada sıra, paranın kime ait olduğunu bulmaya geliyor.
Bu iki zanlı sorgularında 300 bin Euro’nun Hikmet Serdar adlı kişiye ait olduğunu söylüyorlar.
Bunun üzerine, Türk adli makamlarıyla temasa geçen soruşturma ekibi, o sırada uyuşturucu kaçakçılığından cezaevinde bulunan Hikmet Serdar’ı sorgulamak üzere Türkiye’ye geliyor.
“Hoca” lakaplı Hikmet Serdar’ın nasıl yakalandığına gelince…
Fransa’daki gelişmelerden henüz habersiz olan İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğü, Hikmet Serdar’ı teknik takibe alıyor.
Telefon dinlemeleri sırasında Hikmet Serdar, terör örgütüne para yardımı yaptığını söylüyor. Ayrıca ailesinden birçok kişinin örgütün dağ ve Avrupa kadrosunda yer aldığını anlatıyor.
Teknik takip aylarca sürüyor.
Ve operasyonun düğmesine, Güneydoğu’dan gönderilen eroin yüklü Nissan marka bir pick-up aracın İstanbul-Avcılar’daki bir oto servisine gelmesiyle basılıyor.
Araçta yapılan aramalarda stepne ve yakıt deposuna gizlenmiş 47 kilo eroin ele geçiriliyor.
Hikmet Serdar’la birlikte 17 kişi daha tutuklanıp, cezaevine gönderiliyor.
Adliye kayıtlarına “Baykuş Operasyonu” olarak geçen bu soruşturma, PKK’nın uyuşturucu kaçakçılığı bağlantısını kanıtlayan ilk operasyon olma özelliğini taşıyor.
* * *
Eroin kalıntısı taşıyan 300 bin Euro’nun sahibi olduğu iddia edilen Hikmet Serdar’ı sorgulamak için İstanbul’a gelen Fransız soruşturma ekibi, İstanbul Emniyeti’nden bu çok önemli operasyonun bilgi ve belgelerini de alıyor.
Sorgunun ardından Fransa’ya dönen ekip, Eşref Y. ve Cemal A.’dan elde ettikleri telefon numaralarını izlemeye başlıyor.
Bu teknik takip sürecinde de PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Rıza Altun, Canan Kurtyılmaz ve Nedim Seven’in isimlerine ulaşılıyor.
Fransız polisindeki kayıtlar, Rıza Altun’un, Kandil’deki Murat Karayılan’la sık sık bir araya geldiğini ve örgütün Avrupa’daki üst düzey sorumlusu olduğunu gösteriyor.
Yine polisteki kayıtlara göre “Asya Deniz” kod adını kullanan Canan Kurtyılmaz da, PKK Kongra Gel’in, Avrupa’daki örgütsel faaliyetler sorumlusu olarak görev yapıyor.
“Behsat” kod adlı Nedim Seven ise, terör örgütünün Avrupa Mali İşler Sorumluluğu’nu yürütüyor.
* * *
Bu gelişmeler üzerine Fransız polisi, öncelikle Türk İnterpolü’nün kırmızı bültenle aradığı Rıza Altun’un peşine düşüyor.
300 bin Euroluk uyuşturucu parası konusunda ifadesine başvurulan Rıza Altun, paniğe kapılarak sahte bir pasaportla Avusturya’ya kaçıyor.
Hemen Avusturya makamlarıyla temasa geçen Fransız polisi, Rıza Altun’un yakalanıp kendilerine teslim edilmesini istiyor.
Şimdi sıkı durun…
Rıza Altun’u taşıdığı sahte Türk pasaportu nedeniyle yakalayan Avusturya polisi, Fransız ve Türk makamlarına haber vermediği gibi, PKK’nın bu üst düzey sorumlusunu bir uçağa bindirip, doğruca Kuzey Irak’a gönderiyor.
Müthiş bir skandal değil mi?
* * *
PKK’nın finans kaynağı uyuşturucu kaçakçılarından aldığı payla sınırlı değil.
Sigara, akaryakıt ve insan kaçakçılığıyla, Avrupa’da işyeri sahibi Türklerden alınan haraçlar da terör örgütüne büyük gelir sağlıyor.
Sadece sigara kaçakçılığından sağlanan gelir, yılda yaklaşık 400 milyon lirayı buluyor.
PKK’nın insan kaçakçılığı yaptığı, tüm uluslararası raporlarda altı çizilerek yazılıyor.
Haraç konusunu bir örnekle anlatayım:
Londra’daki ünlü Sofra ve Özer lokantalarının sahibi Hüseyin Özer’in PKK’ya haraç vermediği için yaşadıkları, korku filmleri ve romanlarına konu edilse “amma da abartılmış!” denilebilir.
* * *
Son günlerde terör örgütü ve Kürt sorunu, bazı çevrelerce ayrılmaz bir bütünmüş gibi gösteriliyor.
PKK’nın en büyük mağdurunun, bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımız olduğu gerçeği, dikkatlerden kaçırılmaya çalışılıyor.
Yarım asra yaklaşan meslek hayatımda Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan insanlarımızın unutulmuşluğunu anlatmaya çalıştım.
“Mahrumiyet Bölgesi”, “Şark Hizmeti” gibi tanımlarla bu coğrafyamızın sürgün yeri gibi görülmesinin utanç verici olduğunu söyledim.
Kültürel hakların sağlanmasının yanı sıra, istihdam arttırıcı yatırımların bölge için ne denli hayati önem taşıdığını belirttim.
İşsizliğin ve umutsuzluğun, PKK’ya insan kaynağı yarattığını ısrarla vurguladım.
Bu nedenle Kürt sorununu çözebilecek, oradaki vatandaşın devletle kucaklaşmasını ve toplumsal barışı sağlayacak iyi niyetli girişimlerin hep destekçisi oldum. Olmaya da devam ediyorum.
Ama şu gerçeği unutmadan:
Suç örgütleri ve mafyanın belini kıran operasyonlarla efsaneleşen eski İçişleri Bakanı ve Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, PKK’nın sadece bir terör örgütü olmadığını, aynı zamanda organize bir suç örgütü olduğunu ısrarla söylüyor.
Bu suç örgütünün finans kaynaklarını çökertmeden yapılacak görüşmelerin yanlışlığına ve tehlikesine dikkat çekiyor.
AKP ise finans kaynaklarını kurutup, kara parasına el koyarak silah bırakmaya zorlamak yerine, PKK ile pazarlık masasına oturuyor!
Uğur Dündar - 09.01.13

_______________

Barzani bıyık altından gülüyor

Sevgili okuyucularım, “PKK ile masaya oturan şerefsizdir” diyenler, şimdi İmralı’da bırakın masaya oturmayı, resmen pazarlık ediyorlar.
Zannediyorlar ki, Apo denilen katil ikna edildiği, kafakola alındığı takdirde silahlar çöpe atılacak ve terör bitecektir!
Burada defalarca ve ısrarla yazdım ve yazmayı sürdüreceğim.
PKK terörünün ana üsleri Türkiye dışında. Bir numaralı merkez ise Kuzey Irak’ta, Barzani
denilen o iki paralık aşiret reisinin, o soysuz ve alçak herifin topraklarında.
Terörü o herif besliyor, sonra da utanmadan “İmralı görüşmeleri çok olumludur. Devam etmesini dilerim” diye koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ne alay eder gibi nasihatler vermeye yelteniyor.
Bizim duyarsız hükümetten tık yok!
Bu konuda ısrarla yazdıklarımın somut örneğini dün yaşadık. Çukurca’da, Kuzey Irak sınırına neredeyse sıfır noktada olan Karataş Karakolu baskına uğradı.
Sonuç: Bir şehit.
Bizim medyanın haberlerine göre baskını 110 kişiden oluşan bir PKK’lı grup düzenlemiş.
Bundan sonra yapılan açıklamalara ben artık ne yazık ki inanamıyorum.
“17 terörist öldürüldü… 23 terörist etkisiz duruma getirildi…”
Dünkü baskın için de aynı haberler piyasaya sürüldü:
“14 terörist öldürüldü ama ölenlerin sayısının çok daha fazla olduğu sanılıyor. PKK’lılar,
ölenlerin cesetlerini kar kızaklarıyla taşıyıp Kuzey Irak’a geçirdiler!”
* * *
Şimdi bir olay düşünün… Adamlar Barzani’nin topraklarından girip saldırıyor ve ölen arkadaşlarının cesetlerini kar kızaklarıyla kaçırıyor.
Çukurca’da bir metre kar var. Rezalete bakın siz, adamlar Kuzey Irak’tan gelip karakol vuruyor… Ve sonra kızaklarla yaralı ve ceset kaçırıyor. Demek ki taa oradan sınırı geçip kızaklarla gelmişler!
Barzani’nin egemenliğindeki topraklar, Türkiye’nin baş belasıdır. Terör oradan beslenmektedir. Terörün ana üssü orasıdır.
Birkaç ay önce AKP’nin Hakkari İl Başkanı, PKK tarafından kaçırılmıştı. Adamı kaçırıp Kuzey Irak’a götürdüler, orada gizlediler ve sonra bizim sınır kapısı Silopi’den geri getirdiler!
Bunlar olurken bizim “Devlet (!)” ya seyrediyordu, ya da olan bitenden haberi yoktu. Belki de vardı ama elinden bir şey gelmiyordu.
* * *
Dahası var. Bu örgütün elinde aylardır, yıllardır esir tutulan polislerimiz, astsubaylarımız, erlerimiz ve bir de kaymakam var…
Ve bunlar da esirlik sürecini Kuzey Irak’ta, Barzani topraklarında geçiriyor.
Hükümet bunların orada olduğunu bildiği halde ağzını açamıyor. Öldüler mi, yaşıyorlar mı, o da bilinmiyor.
Yapılan tek şey şu:
Ailelerine baskı uygulanıyor… “Sakın ola ki ağzınızı açıp konuşmayın, hele gazetecilerle hiç
konuşmayın” deniliyor.
O garibanlar da bekliyor, bekliyor!
* * *
Terör örgütünün koruyucusu olan en büyük katil, sözünü burada sık sık ettiğim Barzani
denilen alçak herif, bizim hemen yanıbaşımızda…
Topraklarına karadan bir operasyon yapılamıyor.
Yasak!
600 bin kişilik ordu besliyoruz, terör orada duruyor ve bizim ordumuz bataklığı kurutmak
yerine Türkiye’deki sivrisineklerin peşinde!
Olanları seyretmekle yetiniyor.
Bırakın Kuzey Irak’a operasyon düzenlemeyi bir yana, bugüne kadar hiçbir hükümet yetkilisinden bu herifin yaptıklarını kınayan bir tek açıklama duydunuz mu?..
Duymadınız!..
Çünkü AKP hükümeti, Barzani ile ticaret yapıyor.
Bir sürü yandaş oraya mal satıyor. Bir sürü yandaş orada petrol ticareti yapıp malı götürüyor.
Barzani ile Kuzey Irak petrollerinin satış projeleri hazırlanıyor.
Türkiye’de güya bir hükümet var, şehit acılarını ticaret ve para kazanma rantına dönüştürmüş.
Apo teröründe bugüne kadar tam altı bin şehit… General, subay, astsubay, uzman çavuş ve polislerimiz…
Onların ruhları herhalde isyan ediyor, kemikleri mezarlarında sızlıyor.
Ama PKK ile yıllarca mücadele eden, dağda bayırda vuruşan, bitlenen, aç kalan, kurşun yiyen kahramanlar şimdi Balyoz ve Ergenekon davalarının sanıkları olarak hapiste sürünüyor.
PKK dün bir metrelik karlı ortamda Barzani topraklarından geçip yine karakol basmış, saldırıda bir askerimiz şehit düşmüş, kime ne!..
Aman cici çocuklar siz siz olun, İmralı’daki pazarlık masasından sakın ola ki kalkmayın!
Apo ikna edilince terör mutlaka biter!
Verdikçe verin, ne isterse onu verin!

Emin Çölaşan - 09.01.13

Vienna is calling
















senin ömrün hep böyle ahkam kesmekle mi geçecek
senin ömrüm hep böyle çekmekle mi geçecek???
















akamide bi koltuk, ve bir de çek defteri..
çek, benim için bir de akademik rakı çek!

1/08/2013

kitaplarım, kitaplarım..

Yüksek bir sesle bağırdı çocuk
annesine:
'kitaplarım nerede? '
bir saniye bile bakmak istemiyordu
karanlığın korkunç çehresine.
buldu sonunda kitaplarını ve
aldı ellerine,
ellerinden gözlerine,
gözlerinden beynine,
beyninden kişiliğine yükledi
tüm aydınlığı alabildiğine..






















Violin Concerto in D / Tchaikovsky Bölümleri:
allegro moderato
canzonetta: andante
finale: allegro vivacissimo
2 ve 3. bölüm arasında ara yoktur. keman soloda resmen kalbiniz acır.


















Alttaki içinse diyebileceğim..  
Gözünüze ilişen yığın halinde kitap varsa üstten (yoksa kitaplıktan en sağ 2.olsun)  2. kitabı alın. 45. sayfayı açın. 5 cümleden okumaya başlayın..
Kitaro - Silk Road / introdan sıkılmazsanız değişik kompozisyonları duyabilirsiniz.. 90 dB'in üzerinde olmasın ki, 45 dk sonra da rahatlatabiliyor olsun. standart metrekarelerde yayılan ses dalgaları bir telefonun çevir sesinin desibelinden daha yüksekse, belli bir zaman diliminden sonra sadece sıkıntı verir!
















merve





1/07/2013

Bunu dinlemelisiniz!

le trio joubran

















'Şu an masar'ı açmış ve yazıyorken bir kez daha diyorum ki, bir çocuk doğduğunda, birisi öldüğünde, sevgiliye ilk sarıldığınızda yahut o ellerinizden kayıp giderken.... envai tür şartta envai tür duygularınıza hitap edebilecek bir müziktir bu. önce bir ud, sonra sanki çok ovalar, vadiler, dağlar denizler aşıp yolculuğa katılmış iki ud daha... sonra sürtempo giden bir yavaşlığın üzerine perküsyonla hareket gelişi ve sizin de tüylerinizin dikenleşmesi, hareket algısının harekete geçmesi.

neler neler yazılabilir sadece bu parçaya. hele o son yok mu, o karar anı, o bitiş. zart diye, olduğu yerde. "uçurumun kenarındayım hızır" dercesine. sizi orada kendinizle bırakarak...

bir de nedense bu parçanın sonunda roubbama çok iyi gider. sanki bu iki parça birbirini tamamlasın diye yapılmış gibi.
üniversitede şiir dinletisinde kullanmıştık "masar"ı. dinleti sonrası en çok sorulan şeylerdendi "o parça"nın adının ne oluşu.
Filistin'in dolu dolu kan taşıyan bir damarıdır Trio Joubran...'
Kardeşleri Yusuf'u kuyuya attıktan sonra pişman olan, Yusuf'un ve babaları Yakup'un kendilerini affetmesi için müziği keşfeden, bu müzikle Yusuf'un kuyudan çıkmasını, Yakup'un gözyaşlarının dinmesini sağlayan, fakat bu işi orada bırakmayıp, her gün kulaklarımıza saldıkları mütaşabih müzikleriyle bizi kuyulara iten çocuklar.. bu da itildiğiniz kuyu..


















http://www.zaman.com/kultur/ud-calarken-utanirdik-simdi-gurur-duyuyoruz/2010981.html




Say Hi!

Merhaba;
Biraz da şaşırarak yazıyorum bunu çünkü az önce girişlerden kontrol ettiğim kadarıyla Hong Kong, Güney Kıbrıs Rum kesimi, Birleşik Krallık ya da Amerika gibi gayet benden bağımsız topraklardan günlük izleyicilerim olduğunu farkettim... Blog gizlilik ayarlarımdan ötürü sürekli takip edilemiyor, yorum yapılamıyor biliyorum.. Kişisel nedenlerden ötürü.. Paylaştığım her neyse google'dan aratarak ya da sadece hatırlayabiliyorsanız :) blog ismiyle görüntüleyebiliyorsunuz..Listelerde gözükmediğim için üzgünüm! Ortada çok kayda değer bir profil de yok,..
Ama şekil çok da önemli değil sanırım.. 
teşekkürler

__________________________

Servus;


Writing this post with a little bit astonishment cause a few ago noticed that I have daily followers from the lands which are overseas and free from me such as Hong Kong, Southern Cyprus, U.K and U.S... My blog cannot be followed constantly and is not open to comments due to my privacy settings and furtherly my personal reasons.. Whatever I share you google it or view directly with my blog name if you remember :) Sorry for not being listed at the updating blog lists. Besides; even there is no remarkable profile in view,..
Image is nothing
thanks

____________________________

Salut;

J'écris un peu surpris, parce que j'ai vérifié les entrées aussi loin que Hong Kong, la République de Chypre, le Royaume-Uni ou aux États-Unis les territoires, les téléspectateurs quotidiens indépendants comme moi, j'ai réalisé que c'était une très ... Mon blog de la vie privée ne peuvent pas être surveillés en permanence, les commentaires ne peuvent pas être faite d'un profil remarquable dans le milieu ne sais pas ..

l'image n'est pas significative
merci


merve

____________________________

Maps

Historians have a longstanding and conflicted relationship with maps. It seems that we can't live with them and can't live without them. On one hand, maps are an indispensable tool and object of fascination. They can serve as a guide or a window for exploration and discovery. On the other hand, they are abstractions that impose boundaries that do not really exist and create a seemingly objective picture that belies tremendous biases and assumptions. For this reason, maps are also a subject of intense criticism for academic historians and geographers. Myth of Continents by Martin W. Lewis and Kären E. Wigen, for example, provides a broad and thorough critique of Western metageography.

In this way, maps can serve as historical sources that tell us much more about the past and present than common geographical information. On this page, you will find maps new and old that may be of interest for Ottoman historians. We have selected these maps on the basis of their being interesting and of high image quality, not for any innate importance or precision.


MAP OF OTTOMAN EMPIRE (Ottoman, late-19th Century)
This is a map of the Ottoman Empire's Anatolian and Syrian provinces from the late-nineteenth century. The Başbakanlık Ottoman Archives contain many such maps. This one has been shared on tarihvemedeniyet.org.





















PIRI REIS MAP OF MEDITERRANEAN AND NEW WORLD (Ottoman, 16th Century)
Piri Reis was an Ottoman admiral and cartographer. His 1517 work entitled Kitab-ı Bahriye, which contains many detailed maps, included a map of the coast of the New World based on apparently fast-spreading news of the recent European discoveries. 

This copy of his map of the Mediterranean region from the 16th century reflects a startlingly accurate scale and detail for the period.




















THE BOSPHORUS AND GOLDEN HORN, CONSTANTINOPLE (Ottoman, 17th Century)
This is a map of Istanbul's waterways and the adjacent settlements as of the 17th century, taken from Katib Çelebi's extensive Cihannüma.




















SEUTTER MAP OF OTTOMAN EMPIRE (German, 18th Century)
Georg Matthäus Seutter (1647-1756) was a highly successful German map publisher. This map of the Ottoman Empire from 1730 contains many notable inaccuracies regarding the geography of Anatolia, the Caspian and Dead Seas, and general problems of scale.

There are also quite a few curious labels and placements. For example, if we look at modern-day Armenia, Mt. Ararat is in a completely incorrect location East of Yerevan, and there is a giant island in the middle of Lake Sevan. There are numerous such examples throughout the map. Interesting regions such as Azerbaijan, Kurdistan and "Turcomania" also stand out, and while one would expect Eastern Anatolia and the Caucasus to be somewhat uncharted territory for Europeans, even a relatively central location such as Izmit is quite misplaced and the Mediterranean Sea is simply too small.

Nonetheless it is a fairly detailed and accurate map for its period, and in many was the Seutter map is an interesting reminder of the extent to which the Ottoman Empire was terra incognita even for geographers in Europe at the time.























MÜTEFERRİKA MAP OF PERSIA AND EASTERN ANATOLIA (Ottoman, 18th Century)

Ibrahim Müteferrika was born in Ottoman Transylvania to a Hungarian family in 1674. He converted to Islam and went on to become the first Ottoman to experiment with movable type in the Arabic-Ottoman script during the 1720s.

This map produced by Müteferrika may reflect the influence of his travels as an Ottoman diplomat. It is based in part on a map produced by Homann in 1724 and can be compared with the Seutter map above.





















CRIMEA (French, 1867)
This is a map of the Crimea region of modern-day Ukraine. This region was part of the Ottoman Empire, though by the eighteenth century mostly autonomous, and came under Russian influence with the Treaty of Küçük Kaynarca in 1774. Crimea was the main region of dispute during the Crimean War (1853-1856), which pitted the Russians against the Ottomans and their allies in Britain, France, and the Kingdom of Sardinia. It is often referred to as the first "modern war" because of the emergence of certain technologies and institutions associated with modern warfare as well as the global aspect of the conflict.

During and following the Crimean War, many Muslim Tatars left or were forced out of the region and settled in the Ottoman Empire. There would be periods of such migration throughout history, including during World War II, when the Soviet government forcibly deported hundreds of thousands of Tatars to Central Asia in what is remembered as "the Exile (Sürgün).


Ottoman Sources: Mühimme defters with Emrah Safa Gürkan

Mühimme defters

One of the constant concerns for Ottoman historians is the lack of access to and information about source materials. In this podcast, Emrah Safa Gürkan explains the role of one important source, the Mühimme, in writing the history of the early modern Ottoman Empire.


MP3 File

Emrah Safa Gurkan is a PhD candidate studying the history of the early modern Mediterranean at Georgetown University (see academia.edu)

Select Bibliography

Suraiya Faroqhi, "Mühimme Defterleri", Encyclopedia of Islam, 2nd edition, VII, 470-2.

Géza Dávid, The Mühimme Defters as a Source in Ottoman-Habsburg Rivalry in the 16th Century”, Archivum Ottomanicum, 20 (2002): 167-209.

U. Heyd, Ottoman Documents on Palestine (1552-1615): A Study ofthe Fir¬man Accordİng to the Mühimme Defteri (Oxford: Clarendon Press, 1960).


W. S. Peachy, "Register of Copies or Collection of Drafts? The Case of Four Mühimme Defters from the Archives of the Pri¬me Ministry in istanbul", TSAB, X/2 (1986), s. 79-85.

Feridun M. Emecen, "Osmanlı Divanının Ana Defter Serileri: Ahkâm-ı Mîrî, Ahkâm-ı Kuyûd-ı Mühimme ve Ahkâm-ı Şikâyet", Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5 (2005), pp. 107-139.

Ešref Kovačević, Muhimme Defteri : dokumenti o našim krajevima (Sarajevo, Orijentalni Institut u Sarajevu, 1985).

Mübahat S. Kütükoğlu, "Mühimme Defterlerindeki Muamele Kayıdlan Üzerine", Tarih Boyunca Paleografya üe Diplomatik Semineri: 30 Nisan -2 Mayıs 1986 Bildiriler (İstanbul, 1988), pp. 95-112, 315-331.

Tevfik Temelkuran. "Dîvân-ı Hümâyûn Mühimme Kalemi", Tarih Enstitüsü Dergisi, 6 (1975), pp. 129-175.

Published Mühimme Defters from the 16th century

Halil Sahillioğlu, Topkapı Sarayı Arşivi H. 951-952 Tarihli ve E-12321 Nu¬maralı Mühimme Defteri (İstanbul, 2002).

3 Numaralı Mühimme Defteri (Ankara: Başbakanlık Devlet Arşiv¬leri Genel Müdürlüğü, 1993).

5 Numaralı Mühimme Defteri (Ankara: Başbakanlık Devlet Arşiv¬leri Genel Müdürlüğü, 1994).

6 Numaralı Mühimme Defteri (Ankara: Başbakanlık Devlet Arşiv¬leri Genel Müdürlüğü, 1995).

7 Numaralı Mühimme Defteri (Ankara: Başbakanlık Devlet Arşiv¬leri Genel Müdürlüğü, 1997-1999).

12 Numaralı Mühimme Defteri (Ankara: Başbakanlık Devlet Arşiv¬leri Genel Müdürlüğü, 1999).






















www.ottomanhistorypodcast.com

Palestinianism and Zionism during the Late Ottoman Period

Before check the bibliographies or academic publications of the authors I've stated, please listen the MP3 File prepared!

Otherwise, it'll be nonsense to look this post!

merve!

_____________________________________


While it is common knowledge that Zionist settlement in Palestine began during the Ottoman era, conventional historiography has under-emphasized the extent to which the issue of Palestine was a question that initially emerged in an Ottoman political and social context. In this podcast, Dr. Louis Fishman restores this Ottoman context and explores debates between Jewish and Palestinian Ottoman subjects during the Second Constitutional Era.


MP3 File

Louis Fishman is an Assistant Professor of History at CUNY-Brooklyn College (see faculty page)
Chris Gratien is a PhD candidate studying the history of the modern Middle East at Georgetown University (see academia.edu)
Emrah Safa Gürkan is a recent Ph.D. from the department of history at Georgetown University currently teaching at Bahçeşehir University in Istanbul (see academia.edu)

Citation: "Palestinianism and Zionism during the late-Ottoman period," Louis Fishman, Chris Gratien, and Emrah Safa Gürkan, Ottoman History Podcast, No. 84 (December 16, 2012)


Select Bibliography


Louis Fishman. "The Haram al-Sharif Incident: Palestinian Notables versus the Ottoman Administration," Journal of Palestine Studies, 135, Vol. XXXXIV, Number 3, Spring 2005.

Louis Fishman. "The Emergence of a “Jewish” Question in Istanbul 1908-1914: Zionism, Anti-Semitism, and the 1911 Ottoman Parliament Debate on Zionism," in Ben-Bassat, Yuval and Eyal Ginio (eds.), Late Ottoman Palestine: The Period of Young Turk Rule (London: I.B. Tauris, 2011).

Recommend readings from other authors:

Ben-Bassat, Yuval and Eyal Ginio (eds.), Late Ottoman Palestine: The Period of Young Turk Rule(London: I.B. Tauris, 2011).

Campos, Michelle. Ottoman Brothers: Muslims, Christians, and Jews in Early Twentieth-Century Palestine (Stanford: Stanford University Press. 2011)

Jacobson, Avigail. From Empire to Empire: Jerusalem Between Ottoman and British Rule (Space, Place, and Society) (Syracuse: Syracuse University Press. 2011)

Khalidi, Rashid. Palestinian Identity: The Construction of Modern National Consciousness. (New York: Columbia University Press, 1997)

Tamari, Salim. Mountains Against the Sea: Essays on Palestinian Society and Culture (Berkeley, University of California Press. 2009)

Music: Reem Kelani





















Turkeys and Vultures: the Ottoman Empire in American satire

This album contains a number of representations involving the Ottoman Empire taken from the American satire magazine Puck, which operated until the First World War (1871-1918). In addition to providing insight into the ways that the Ottoman world and other countires were characterized and charicatured within the American imagination, these images offer critiques about some aspects of the policies of Western states vis a vis the Ottoman Empire. These images have been cropped to illustrate depictions of the Ottoman Empire but links to the entire images can be found in the captions.

"Tough on Turkey" - 1885
Britain and Russia intimidating the Ottoman turkey




















"Waiting" - 1912
European powers as vultures waiting to prey on the Ottoman Empire during the Balkan wars





















"Uneasy Turks" - 1908
From the Thanksgiving edition of 1908, a play on words in reference to the Young Turk revolution




















"John Bull's dilemma" - 1895The certain doom awaiting the Ottoman Empire's Christian communities was a common theme in the Western press, but this cartoon also points to the ambivalent role of Western states in this dynamic at the time of the Armenian massacres in 1895.



















For the entire images please visit www.loc.gov.
merve

Beirut!

Street leading to Ras Beirut
Beirut, Lebanon
American Colony, c1900-1920





















(LOC - http://www.loc.gov/pictures/item/mpc2004003849/PP/)

J'adore cette partie de Beyrouth ''Ras Beirut''. Foi 2008 quando eu estava em Beirute, capital do Líbano, Era um mes de Julho ''Tamouz'' calendario arabe!

Bulunduğu bölgeye on yıllardır atlanmıyor olsa da gitsek, kebabını yiyip nargilesini içsek, Roma'dan bu yana bu topraklarda egemen olan tüm kültürlerin özetini görsek dediğimiz Beyrut...

1/06/2013

Benim yegane sebebim mi neydi?

çok içti.. sarhoş oldu.. acı içindeydi.. benden dolayi aci çektiğini düşünüyordu.. rakı şişesinin dibini de içti.. sonra rakı şişesini kafamda kırdı. şişenin elinde kalan parçasını göğsüme sapladı, sonra kendi göğsüne..
dördümüz de öldük..


sen bay nihayet! sen ölümüm kalımım
ben artık adam olmam bu derde düşeli

inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
yalvarırım onu okuma pazar günleri...


merve