1/09/2013

09.01.2013

Kaçmama şüphesi olanlar kaçarsa sorun kalmayacak

İlker Başbuğ niye içerde?

“Kaçma şüphesi var” diye.

Yunanistan’da görevli olan kurmay albaya gel dediler, geldi, akşama kadar kapıda bekledi, işimiz başımızdan aşkın sen en iyisi git dediler, Yunanistan’a geri gitti, işler hafifleyince gene çağırdılar, gene geldi, “kaçma şüphesi”yle tutukladılar. Gemisinin kasasında nakit üç milyon dolar varken, Libya’dan gelen var. ABD’den, İngiltere’den, Belçika’dan, Almanya’dan, Afganistan’dan gelen var. Kimi Hint Okyanusu’ndan geldi, kimi Aden’den, kimi Basra’dan... Birleşmiş Milletler görevini aksatma, tamamla, ondan sonra teslim ol dendi, yurtdışında 15 liman dolaşıp geldi, “kaçma şüphesi”yle hapse attılar.
*
Hal böyleyken...
İmralı’dakine ne demişiz?
“Seninkilere söyleyiver.
Türkiye’de durmasınlar.
Lütfen yurtdışına çıksınlar!”
*
Terör örgütü lideri dediğin Genelkurmay Başkanı’nın “orduya komuta etmiş birinin kaçma şüphesi olur mu?” diye soran mektubunu görmezden gelip, sansürleyeceksin. Sayın dediğin Apo’nun kamuoyuna hitaben “şüpheleri gideren” mektup yazacağını müjdeleyip, manşetten vereceksin.
Akıl tutulması hep vardı.
Şimdi artık...
Aklını kaçırma şüphesi var!

Yılmaz Özdil - 09.01.13


_______________

Toplum, AKP’nin kimlerle pazarlık masasına oturduğunu bilmeli!..

Ekim 2007…
Başbakan Erdoğan, PKK Terör Örgütü’nün para kaynaklarının başında uyuşturucu kaçakçılığının geldiğini, dünya kamuoyuna şu sözlerle açıklıyor:
“Uyuşturucu pazarlamasıyla sağlanan parasal kaynaklar, terör örgütüne akmaktadır!”
Başbakan’ın bu açıklamasından iki gün sonra, Amerikalı Federal Savcı Susan Hayden, PKK’nın uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili bilgi ve belgeleri almak için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nü ziyaret ediyor.
Çok geçmeden 5 Kasım 2007’de, Beyaz Saray’da Başkan Obama ile görüşen Başbakan Erdoğan, beraberinde getirdiği PKK’nın kaçakçılık ve kara para dosyasını, Başkan’a veriyor.
* * *
Şimdi biraz geriye, 21 Temmuz 2006’ya dönüyoruz…
Paris, Fransa…
Polis, Eşref Y. ve Cemal A. adlı kişileri, 300 bin Euroluk banknotları Amerikan Doları’na çevirmek isterken gözaltına alıyor.
Soruşturma sırasında 5, 10 ve 20’şerlik banknotlardan oluşan paralarda eroin izlerine rastlanınca, bu kişilerin ev ve işyerlerinde aramalar yapılıyor.
Aramalarda terör örgütüne ait bazı belgelerin yanı sıra, çok sayıda banka dekontu ve telefon numarası bulunuyor.
Soruşturmayı derinleştiren Fransız Polisi, Eşref Y’nin, terör örgütü üst düzey sorumlularıyla temas içinde olduğunu, Cemal A’nın ise PKK’nın bu ülkedeki 250 kişilik kadrosunda yer aldığını belirliyor.
* * *
Soruşturmada sıra, paranın kime ait olduğunu bulmaya geliyor.
Bu iki zanlı sorgularında 300 bin Euro’nun Hikmet Serdar adlı kişiye ait olduğunu söylüyorlar.
Bunun üzerine, Türk adli makamlarıyla temasa geçen soruşturma ekibi, o sırada uyuşturucu kaçakçılığından cezaevinde bulunan Hikmet Serdar’ı sorgulamak üzere Türkiye’ye geliyor.
“Hoca” lakaplı Hikmet Serdar’ın nasıl yakalandığına gelince…
Fransa’daki gelişmelerden henüz habersiz olan İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğü, Hikmet Serdar’ı teknik takibe alıyor.
Telefon dinlemeleri sırasında Hikmet Serdar, terör örgütüne para yardımı yaptığını söylüyor. Ayrıca ailesinden birçok kişinin örgütün dağ ve Avrupa kadrosunda yer aldığını anlatıyor.
Teknik takip aylarca sürüyor.
Ve operasyonun düğmesine, Güneydoğu’dan gönderilen eroin yüklü Nissan marka bir pick-up aracın İstanbul-Avcılar’daki bir oto servisine gelmesiyle basılıyor.
Araçta yapılan aramalarda stepne ve yakıt deposuna gizlenmiş 47 kilo eroin ele geçiriliyor.
Hikmet Serdar’la birlikte 17 kişi daha tutuklanıp, cezaevine gönderiliyor.
Adliye kayıtlarına “Baykuş Operasyonu” olarak geçen bu soruşturma, PKK’nın uyuşturucu kaçakçılığı bağlantısını kanıtlayan ilk operasyon olma özelliğini taşıyor.
* * *
Eroin kalıntısı taşıyan 300 bin Euro’nun sahibi olduğu iddia edilen Hikmet Serdar’ı sorgulamak için İstanbul’a gelen Fransız soruşturma ekibi, İstanbul Emniyeti’nden bu çok önemli operasyonun bilgi ve belgelerini de alıyor.
Sorgunun ardından Fransa’ya dönen ekip, Eşref Y. ve Cemal A.’dan elde ettikleri telefon numaralarını izlemeye başlıyor.
Bu teknik takip sürecinde de PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Rıza Altun, Canan Kurtyılmaz ve Nedim Seven’in isimlerine ulaşılıyor.
Fransız polisindeki kayıtlar, Rıza Altun’un, Kandil’deki Murat Karayılan’la sık sık bir araya geldiğini ve örgütün Avrupa’daki üst düzey sorumlusu olduğunu gösteriyor.
Yine polisteki kayıtlara göre “Asya Deniz” kod adını kullanan Canan Kurtyılmaz da, PKK Kongra Gel’in, Avrupa’daki örgütsel faaliyetler sorumlusu olarak görev yapıyor.
“Behsat” kod adlı Nedim Seven ise, terör örgütünün Avrupa Mali İşler Sorumluluğu’nu yürütüyor.
* * *
Bu gelişmeler üzerine Fransız polisi, öncelikle Türk İnterpolü’nün kırmızı bültenle aradığı Rıza Altun’un peşine düşüyor.
300 bin Euroluk uyuşturucu parası konusunda ifadesine başvurulan Rıza Altun, paniğe kapılarak sahte bir pasaportla Avusturya’ya kaçıyor.
Hemen Avusturya makamlarıyla temasa geçen Fransız polisi, Rıza Altun’un yakalanıp kendilerine teslim edilmesini istiyor.
Şimdi sıkı durun…
Rıza Altun’u taşıdığı sahte Türk pasaportu nedeniyle yakalayan Avusturya polisi, Fransız ve Türk makamlarına haber vermediği gibi, PKK’nın bu üst düzey sorumlusunu bir uçağa bindirip, doğruca Kuzey Irak’a gönderiyor.
Müthiş bir skandal değil mi?
* * *
PKK’nın finans kaynağı uyuşturucu kaçakçılarından aldığı payla sınırlı değil.
Sigara, akaryakıt ve insan kaçakçılığıyla, Avrupa’da işyeri sahibi Türklerden alınan haraçlar da terör örgütüne büyük gelir sağlıyor.
Sadece sigara kaçakçılığından sağlanan gelir, yılda yaklaşık 400 milyon lirayı buluyor.
PKK’nın insan kaçakçılığı yaptığı, tüm uluslararası raporlarda altı çizilerek yazılıyor.
Haraç konusunu bir örnekle anlatayım:
Londra’daki ünlü Sofra ve Özer lokantalarının sahibi Hüseyin Özer’in PKK’ya haraç vermediği için yaşadıkları, korku filmleri ve romanlarına konu edilse “amma da abartılmış!” denilebilir.
* * *
Son günlerde terör örgütü ve Kürt sorunu, bazı çevrelerce ayrılmaz bir bütünmüş gibi gösteriliyor.
PKK’nın en büyük mağdurunun, bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımız olduğu gerçeği, dikkatlerden kaçırılmaya çalışılıyor.
Yarım asra yaklaşan meslek hayatımda Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan insanlarımızın unutulmuşluğunu anlatmaya çalıştım.
“Mahrumiyet Bölgesi”, “Şark Hizmeti” gibi tanımlarla bu coğrafyamızın sürgün yeri gibi görülmesinin utanç verici olduğunu söyledim.
Kültürel hakların sağlanmasının yanı sıra, istihdam arttırıcı yatırımların bölge için ne denli hayati önem taşıdığını belirttim.
İşsizliğin ve umutsuzluğun, PKK’ya insan kaynağı yarattığını ısrarla vurguladım.
Bu nedenle Kürt sorununu çözebilecek, oradaki vatandaşın devletle kucaklaşmasını ve toplumsal barışı sağlayacak iyi niyetli girişimlerin hep destekçisi oldum. Olmaya da devam ediyorum.
Ama şu gerçeği unutmadan:
Suç örgütleri ve mafyanın belini kıran operasyonlarla efsaneleşen eski İçişleri Bakanı ve Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, PKK’nın sadece bir terör örgütü olmadığını, aynı zamanda organize bir suç örgütü olduğunu ısrarla söylüyor.
Bu suç örgütünün finans kaynaklarını çökertmeden yapılacak görüşmelerin yanlışlığına ve tehlikesine dikkat çekiyor.
AKP ise finans kaynaklarını kurutup, kara parasına el koyarak silah bırakmaya zorlamak yerine, PKK ile pazarlık masasına oturuyor!
Uğur Dündar - 09.01.13

_______________

Barzani bıyık altından gülüyor

Sevgili okuyucularım, “PKK ile masaya oturan şerefsizdir” diyenler, şimdi İmralı’da bırakın masaya oturmayı, resmen pazarlık ediyorlar.
Zannediyorlar ki, Apo denilen katil ikna edildiği, kafakola alındığı takdirde silahlar çöpe atılacak ve terör bitecektir!
Burada defalarca ve ısrarla yazdım ve yazmayı sürdüreceğim.
PKK terörünün ana üsleri Türkiye dışında. Bir numaralı merkez ise Kuzey Irak’ta, Barzani
denilen o iki paralık aşiret reisinin, o soysuz ve alçak herifin topraklarında.
Terörü o herif besliyor, sonra da utanmadan “İmralı görüşmeleri çok olumludur. Devam etmesini dilerim” diye koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ne alay eder gibi nasihatler vermeye yelteniyor.
Bizim duyarsız hükümetten tık yok!
Bu konuda ısrarla yazdıklarımın somut örneğini dün yaşadık. Çukurca’da, Kuzey Irak sınırına neredeyse sıfır noktada olan Karataş Karakolu baskına uğradı.
Sonuç: Bir şehit.
Bizim medyanın haberlerine göre baskını 110 kişiden oluşan bir PKK’lı grup düzenlemiş.
Bundan sonra yapılan açıklamalara ben artık ne yazık ki inanamıyorum.
“17 terörist öldürüldü… 23 terörist etkisiz duruma getirildi…”
Dünkü baskın için de aynı haberler piyasaya sürüldü:
“14 terörist öldürüldü ama ölenlerin sayısının çok daha fazla olduğu sanılıyor. PKK’lılar,
ölenlerin cesetlerini kar kızaklarıyla taşıyıp Kuzey Irak’a geçirdiler!”
* * *
Şimdi bir olay düşünün… Adamlar Barzani’nin topraklarından girip saldırıyor ve ölen arkadaşlarının cesetlerini kar kızaklarıyla kaçırıyor.
Çukurca’da bir metre kar var. Rezalete bakın siz, adamlar Kuzey Irak’tan gelip karakol vuruyor… Ve sonra kızaklarla yaralı ve ceset kaçırıyor. Demek ki taa oradan sınırı geçip kızaklarla gelmişler!
Barzani’nin egemenliğindeki topraklar, Türkiye’nin baş belasıdır. Terör oradan beslenmektedir. Terörün ana üssü orasıdır.
Birkaç ay önce AKP’nin Hakkari İl Başkanı, PKK tarafından kaçırılmıştı. Adamı kaçırıp Kuzey Irak’a götürdüler, orada gizlediler ve sonra bizim sınır kapısı Silopi’den geri getirdiler!
Bunlar olurken bizim “Devlet (!)” ya seyrediyordu, ya da olan bitenden haberi yoktu. Belki de vardı ama elinden bir şey gelmiyordu.
* * *
Dahası var. Bu örgütün elinde aylardır, yıllardır esir tutulan polislerimiz, astsubaylarımız, erlerimiz ve bir de kaymakam var…
Ve bunlar da esirlik sürecini Kuzey Irak’ta, Barzani topraklarında geçiriyor.
Hükümet bunların orada olduğunu bildiği halde ağzını açamıyor. Öldüler mi, yaşıyorlar mı, o da bilinmiyor.
Yapılan tek şey şu:
Ailelerine baskı uygulanıyor… “Sakın ola ki ağzınızı açıp konuşmayın, hele gazetecilerle hiç
konuşmayın” deniliyor.
O garibanlar da bekliyor, bekliyor!
* * *
Terör örgütünün koruyucusu olan en büyük katil, sözünü burada sık sık ettiğim Barzani
denilen alçak herif, bizim hemen yanıbaşımızda…
Topraklarına karadan bir operasyon yapılamıyor.
Yasak!
600 bin kişilik ordu besliyoruz, terör orada duruyor ve bizim ordumuz bataklığı kurutmak
yerine Türkiye’deki sivrisineklerin peşinde!
Olanları seyretmekle yetiniyor.
Bırakın Kuzey Irak’a operasyon düzenlemeyi bir yana, bugüne kadar hiçbir hükümet yetkilisinden bu herifin yaptıklarını kınayan bir tek açıklama duydunuz mu?..
Duymadınız!..
Çünkü AKP hükümeti, Barzani ile ticaret yapıyor.
Bir sürü yandaş oraya mal satıyor. Bir sürü yandaş orada petrol ticareti yapıp malı götürüyor.
Barzani ile Kuzey Irak petrollerinin satış projeleri hazırlanıyor.
Türkiye’de güya bir hükümet var, şehit acılarını ticaret ve para kazanma rantına dönüştürmüş.
Apo teröründe bugüne kadar tam altı bin şehit… General, subay, astsubay, uzman çavuş ve polislerimiz…
Onların ruhları herhalde isyan ediyor, kemikleri mezarlarında sızlıyor.
Ama PKK ile yıllarca mücadele eden, dağda bayırda vuruşan, bitlenen, aç kalan, kurşun yiyen kahramanlar şimdi Balyoz ve Ergenekon davalarının sanıkları olarak hapiste sürünüyor.
PKK dün bir metrelik karlı ortamda Barzani topraklarından geçip yine karakol basmış, saldırıda bir askerimiz şehit düşmüş, kime ne!..
Aman cici çocuklar siz siz olun, İmralı’daki pazarlık masasından sakın ola ki kalkmayın!
Apo ikna edilince terör mutlaka biter!
Verdikçe verin, ne isterse onu verin!

Emin Çölaşan - 09.01.13