Toprağa verilince ilk kayıp
Anladım ki yaşarken
Kıymet bilmemek ayıp
Hepimizin son evi bir çukur
Hepimizin son gökyüzü toprak
Hepimizin son yemeği yağmur
Kendi kendime dedim ki:
Dedem gibi ellerindekini ver..
Çimentodan yapılmış binanı
Kağıttan yapılmış paranı
çelikten yapılmış arabanı
Onlar seni ancak çimentonun, çeliğin, kağıdın mutlu ettiği kadar mutlu eder.
Dedem gibi kafandakileri ver...
Ver ki büyütsünler, ver ki hak etsinler. Dedemin büyük bir projesi vardı. Türkiye şöyle olsun projesi.. Anlatmak uzun sürer. O aslında Ecevit'e anlatacaktı ama yol boyunca anlatmadığı kalmadı. Rakı bardakları da bilir, otobüsler de. O giderken anlatacağını unuttu. Biz hatırladık..
Dedem gibi kalbindekini ver..
Sevgini, onu anlatmayı, affetmeyi, mutlu etmemeyi, böbürlenmemeyi,
nezaketi, güldürmeyi, kalbini attıran her şeyi ver. O sadece sende atan ritmi ver, herkes dans eder..
Dedem yaşarken fötr şapkasıyla ayakkabı boyacısından herkesi selamlardı.
Giderken de herkes onu selamladı.
Hepimiz bir gün bu büyük alışveriş merkezinden çıkıyoruz.
Bu sefer o öten aletten çıkarken geçiyoruz.
Ve bu sefer herşeyimizi bırakıp..Kesici aletleri, torbaları, anahtarları ve dostları bırakıp..
İnsan son bir kez yanında kim var, ellerini kim tutuyor diye bakıyor..
Işık dolu gülüyoruz, kapıdan geçip gidiyoruz.
Ya da bu hep böyle gidecek sanıyoruz..
Toğrağa verilince ilk kayıp..
Anladım ki, yaşarken kıymet bilmemek ayıp..