çok konuşuyorsun, dedi Adam. İnsanlara karıştıkça yalnızlığım artıyor,
dedi Kadın. Yalnızlaştıkça daha çok karışıyorsun, dedi Adam. Yaşadıkça
acılarım çoğalıyor, dedi Kadın. Acıların çoğaldıkça yaşadığını sanıyorsun,
dedi Adam. Sana yaklaştıkça uzaklaşıyorum, dedi kadın. Uzaklaştıkça
yaklaşıyorsun, dedi adam.
Yalnızlığın uğultusu...diye fısıldadı Kadın, buna dayanamıyorum artık.
Dayandıkça koyulaşacak, dedi Adam. Pencereden usançla baktı Kadın.
Sokakta her zamanki cansıkıntısı ve telaş. Satıcılardan, tüpgazcılardan
ve çocuklardan yükselen bağırtıya, bariyerlere, inşaat artıklarına
betonla yaprağın kaynaşmakta gösterdiği çaresizliğe baktı. Çocuğunu
hırpalayan öfkeli anneye,
Servise yetişmek üzere koşuşturan memurun giysisindeki uyumsuzluğa,
vinç operatörünün kar altında çimento torbasının üstünde kıldığı namaza
baktı. Birbiriyle konuşmadan yürüyen ortahalli yaşlı karı kocaya. Askerin
çehresindeki korkuya baktı. Koyulaştıkça dayanılmazlaşıyor, dedi.
Ötekini dinlemenin dayanılmazlığına baktı bu kez, konuşmanın
ağırlığına. Sokakta pervasızca yürüyen köpeğin yılgınlığına. Kendilerini
satılığa çıkarmış gibiydiler. Bir tellal gibi bağırıyordu yalnızlıkları. Efendisine
yakarıyor,'siz benden daha iyi bir köle bulabilirsiniz fakat ben
sizden daha iyi bir efendi bulamam,' diyordu. Evlilik, arkadaşlık, akrabalık,
komşuluk sanılan beraberliklerin yakarışına bakıyor, yüreğine dokunan
sözlerden gözyaşlarını tutamıyordu Yalnızlık. Kölesini satmaktan
vazgeçiyordu.